5 Ekim 2012 Cuma

In The Dark

Aslında çok mutluyum!

Az önce atarlı yazmış olabilirim ama yok. Bütün gün hoplayıp zıpladım, neşe saçtım, mutluyum.

Öncelikle başlığımız neden In The Dark? Çünkü ben İstanbul'a geldiğimden beri kararsızlığı doruklarda yaşamaktayım. Karanlıkta yolumu kaybetmiş bir kişi misali...


İşte kararsızım ama mutluyum naparsın... Neden peki neden?

İstanbul'a döndüğümden beri 'hangi okula gitcem ben?!' sorunları yaşadım ki Sakıp Sabancı'ya başladım 3 haftadır oradaydım da. Aslında sevdim de. İlk geldiğimde sürekli ama sürekli Kadıköy Anadolu'yla karşılaştırıyordum. Mutsuz oluyordum biraz açıkçası. Sonra duruma pozitif bakmaya karar verdim. Tam alıştım derken bir gün bir X arkadaşımız sınıfa geldi ve dedi ki:

-Büşra, Kadıköy Anadolu'da kontenjan açılmış.

Bunu duyan ben yine bir 'ne yapmalı' sorusuna düştüm. Derken bir bakayım dedim Kabataş'tan ne haber. Aa. Bir de ne göreyim. Orada da kontenjan var. Derken eve geldim. Konuşmalar yapıldı ve karar verildi.
Kadıköy Anadolu'ya dönmüyorum.

Ama, dedim ben de kendi kendime. Hazırlığı olan bir okul mezunu olabilir aslında. Hem Kabataş'ta Y ve Z yakın arkadaşlarım da var. E bi deneyelim o zaman. Bir akşam önce Kadıköy Anadolu'ya dönmeli mi diye girdiğim evden Kabataş'a nakil dilekçesi ile çıktım. Perşembe dilekçe verdim demeye kalmadı. Kabataş haber saldı. Hazırlık sınavına girecekmişim.

Ana. Ben zaaaten hazırlık okudum. Bir de sınavına girecekmişim falan fişman. Olmaz dedim. Okudum dedim. Kanıtla dediler.

Sonrası maraton ama bu turu ben kazandım çünkü o sınavdan muafiyeti aldım. Bugün öğleden sonra itibariyle de Kabataşlı oldum. Vatan millete hayırlı, Kabataş'a geçmiş olsun.

Hepinizi öpüyorum-ruz arkadaşlar!


Mutluluk çoğ güzel.
Siz  de olun e mi kuzucuklarım.
BG loves y'all!
Ama I love everyone yani.

Guess What?

Merhaba canlarım,

Bunu okuyorsanız büyük ihtimalle bu yazıyı gereksiz bulacaksınız. Çünkü; blogumu sadece yakın arkadaşlarımın okuduğunu düşünüyorum. Öyle yazıyorum. O yüzden asıl buradan çıkarımı yapması gereken kişiler bunu göremeyecek.

Ama yine de bunu açıklamak ihtiyacı hissettim. Daha çok hissettirildim. Ama hissettim deyip geçelim.

Farkındaysak çok çok azıcık atarlıyım. Üzgünüm, genelde sevgi pıtırcığıyımdır. O halimi severim.

Konuya gelirsek, konu insanların merak ettikleri veya bilmedikleri bir şeyi sormaları yerine kendileri hayal güçlerini kullanıp boşlukları doldurması, hiç bir fikri olmadığı halde bir tahmin çabası.

Tahminler bu sefer dövmem hakkında geliyor arkadaşlar. Gerçekten çok üzüldüm duyduklarıma.

-Büşra kendini çok seviyor. O yüzden koluna B.güner yazdırmış ve hatta bununla kalmayıp yanına bir yıldız koydurmuş. Ben bir starım mesajı veriyor.

Evet arkadaşlar öyle yapıyorum. Bilmiyor muydunuz? Günaydın o zaman!

Kendimi sevmiyorum diyemem hayır ama egoist ve narsist değilim hayır. Herkes gibi kendimi elbette seviyorum ancak kendimi damgalatma ihtiyacı duymuyorum hayır.

İlk ve son kez böyle gereksiz bir açıklamada bulanacağım ve bitecek.

B bir ismin baş harfi anlaşıldığı üzere. Ve hayır bu Büşra değil Berk. Kimdir bu Berk? Ben de kişisel olarak tanımıyorum kendisini ancak Berk benim ağabeyim. Annem 1 Ocak 1993'te doğum yaptı. Doğan çocuk Berk'ti ancak maalesef Berk çok uzun süre yaşayamadı ve vefat etti. Ben hiç tanımama rağmen öğrendiğim günden beri hep ay farkıyla benden büyük olacak bir erkek kardeşim olsa nasıl olur tasarlaması yaptım kafamda. Berk yaşasaydı ne güzel olurdu dedim vb. şeyler. Kendisi benim için önemli bir figur, ismi önemli bir isim. Bu B o Berk yani.

Güner, soyadım. Çok bir açıklamaya gerek yok sanırım. Bana en çok yakışan soyadı olacağını düşünüyorum. Evlenirsem şayet eşimin soyadını almak isterim ancak güner ayrı güner özel.

Yıldız ise 5 köşeli bir yıldız fark edene etmeyene. 5 köşeli yıldız 5 kişilik aile sembolü benim için. Güner ailesi benim ailem. Dünyadaki en değerli varlığım, sırtımı dayayabileceğim tek kapı.

İşte böyle gençler uzun lafın kısası ben bir yıldızım, evet.

BG

1 Ekim 2012 Pazartesi

It's all coming back to me now...

Merhabalar gençler,

İstanbul'a geleli 10 hafta olmuş olmasıyla beraber çok dolu dolu bir 10 hafta geçirdim mutluyum gururluyum.

Türkçe'm gittikçe düzelmekle beraber azıcık aksanım dalga konusu olmama yol açsa da, istediğim insanlardan 'Aslında şeker' tepkilerini almak içimi rahatlattı. Evet biraz tikican gibi konuşuyorum ama affınıza sığınıyorum ve büyük ihtimalle 4-5 aya tamamen Türklüğümün beni ele geçireceğini garanti ediyorum.

Şimdi ben ne yaptım İstanbul'a geldiğimden beri.

İlk önce ilk ay eve her gün 3'ten önce gelmemenin kafasını yaşadım. Güzeldi. En yakın arkadaşlarımla aramda problem olmadığını görmek mutlu ediciydi. Kaynaştım, bir sene de kaçırdıklarımı geri kazanmaya çalıştım. Büyük ölçüde başardım. Okulum dışında iyiyim diye düşünüyorum.

Marah-İngiltere doğumlu Suudi Arabistan asıllı Amerika'da yakın arkadaşım olan bir kız- Türkiye'ye gelip beni çok çok mutlu etti. Zaten North Carolina'da hiç vedalaşmamıştık biliyordum burada olacağını. Önce elbette bir Taksim Nevizade, daha sonra Sarıyer derken en yakın arkadaşım olan Buse'nin aslında odaklandığında İngilizce anlayabildiğini keşfettik. Ben tüm gece çevirmen görevi gördüm. Hiç ingilizce hakkında fikri olmayan 2 arkadaşında bize katılması ile çevirmenliğim arttı. Çok komik anlar yaşadık. Bir ara Türk olan kişilere kendi anlattıklarını İngilizce anlatıyordum dalga konusu oldum. :)

Gece Buse, ben ve Marah beraberdik elbette sabahladık. Elbette ben uyumadım. Onlar azıcık ucundan uyudular. Ve ertesi gün hazırlanıp erkenden evden çıktık. Marah'ı oteline bırakıp Kadıköy yollarına düştüm. Kadıköy'ün istediği kadar 1 sene uzakta olsam da içimde, beynim de ve kalbimde yaptığı 'ev' etkisini kaybetmemek beni gülümsetti. Bir süre sonra Ece Zini ve Defne oturup beklediğim Happy Moon's kapısından içeri girdi. Hem çok uzun zaman olduğunu fark etsem de hem de sanki her şey aynı hissi geldi içime. Az sonra biz Müge, Özge, Ercan ve Sinan da katıldı. Çok keyifli bir akşam geçirdim. Herkesi çok çok özlemişim bunun farkına vardım.

Bütün bu güzelliklerin arasında kötü olan tek şey kontenjan problemleri çıkartan KAL'a geri dönemeyişimin kesinleşmesi ile birlikte içimde oluşan burukluktu ama ne yapalım? Kader kısmet, falan fişman.

Yine bir yazıyı daha yarım bırakıp basıp giden ben bu yine devam ediyorum :) Ajandama bakıp hatırlayabildiğimi yazarım artık...

Aynı hafta içinde denkliğimi aldım. Gittim Sabancı'ya kayıt oldum okul kıyafeti aldım, dersaneye yazıldım. Terzi, test derken 23 Temmuz geldi çattı ve ben kendimi İstanbul-Antalya uçağında buldum.

Antalya çok güzeldi ve çok iyi geldi aslında. Bedenim ruhum arındı kafam dinlendi. Hiç gezmediğim kadar gezdim belki de ve zaten çok çok sevdiğim şehri daha da çok sevdim.


Solunuzdaki mükemmel görüntü Düden Şelalerinden arkadaşlar. Minik bir cennet gibi. Ancak kısacık şortlar en havadar tişörtlerle gidilmesi gerekmiş. Antalya'nın en serin yeri bile olsa çok çok sıcaktı. Ama o kadar güzeldi, o kadar güzeldi ki; değerdi.

Sanırım beni mutsuz eden tek şey bu kadar güzel bir yerin çok engebeli oluşu ve hiçbir şekilde engelliler tarafından ziyaret edilemeyeceği gerçeğiydi. Bence bu konuda adım atılmalı tarihi yerleri gezip görme konusunda engeller kalkmalı.
-Sosyal mesajımı da böyle veririm ben işte gençler-

Her neyse elbette bu bir örnek gezin görün araştırın lütfen çok hazıra konmayın yani. Öyle böyle tatil bitti ben İstanbul'a geri döndüm.

Dönmemle tam gaz 'yine her akşam dışardayız'a geri döndüm. Lily ve Elif'le bir nevizade geceleri akışı daha yaşadık. Tüm YES 12' tayfam fetiye'de akarken ben istanbul'da kaldım -annem'e tekrar teşekkürler- 

Onun yerine Şilan kalktı İstanbul'a geldi. Mükemmel çok çok eğlenceli 2 hafta sanırım? Evet, evet. 2 hafta geçirdik o gitti benim dersanem başladı. :)

Dersane bana eğlenceden başka şeylerin olduğunu ve gümbür gümbür geldiklerini hatırlattı. Sınav gibi, YGS ve LYS gibi, sınav stresi gibi. Hiç hoş şeyler değil bunlar arkadaşlar. Elinizden geldiğince erteleyin. Sınıfta falan kalın. Lise kafası iyidir hani. -Liseye bağlı tabii ki. KAL kafası efsanedir mesela-

Tam dedim çalışıyorum ben, olmadı.Önce YES Dönüş Oryantasyonu oldu. Eh bu da benim, beni en iyi anlayabilecek insanlar tekrar bir araya gelmem oldu. Pazartesi günü dersanem olmasına rağmen benim Pazar akşamı eve dönmem 4'ü buldu. Ertesi gün dersanem vardı olmasına ama aynı zamanda Arber-Arnavut olan Amerika'dan çok çok yakın arkadaşım- İstanbul'a geldi. Eh, ben de onu aldım gidip. Dersanenin ilk günü yalan oldu. Gerçi eve gelip uyuduk Demre, Betül, Saadet, ben, Arber. Sonraki 5 gün nasıl geçti, ne ara geçti bilmiyorum. Biliyorum ama idrak edemiyorum. Yine bir sürü eve geç geliş, arada bir Sultanahmet, bir Ayasofya. Sabah 4-5 te İstiklal'in ortasında atılan göbekler, kurulan arkadaşlar ve shotlar. Sol üstteki resim özet niteliğinde! Yani çok eğlendik tavsiye ederiz gençler.

Sonrası açıkçası şöyle gitti. Dersane, ev, dersane, ev. Arkadaşlar, takıl, iç, ev. Dersane ev.
Sonra bir FNO geçti. Çok eğlendim çok güzeldi. Anne-kız geleneğimizdir bizim annemle FNO alışverişleri. Yine oldu. Çok mutlu oldum eğlendim, dans ettim, topuklu giydiğime lanet ettim. :)

Arada bir AFS toplandı, yine eğlence yine eğlence. AFS'nin en eğlenceli yanı ülkenize döndükten sonra başlıyor gençler bunu da aklınızın bir köşesine yazın yani. 

Derken okul geldi çattı ama bu yazıda çok uzun oldu sonra devam ederiz. Zaten bu kadar okuyan olacağını da pek sanmıyorum. Okuduysanız, okudum falan deyin mutlaka haberim olsun. Mutlu olayım canlarım.

See y'all!
B.G.



3 Temmuz 2012 Salı

Merhaba Televole!

Merhaba canlar!

Çok güzel değil mi yine Türkçe karakterlerimizin olduğu bir yazıda buluştuk sonunda! Bu demek ki ben sonunda Türkiye`ye geri döndüm.

En son yazımda Washington D.C.`deydim bildiğiniz gibi. O günden sonra mükemmel bir oryantasyon geçirdik. Çok çok ama çok eğlendik. En sonunda 29'u sabahı uyandık. Çantalarımızı aşağı indirdik, toplandık. Sarıldık ağlaştık ve en sonunda Dulles Airport'tan Frankfurt'a olan uçakta yerlerimizi aldık.

Uçaktaki haritayı izledikçe, Amerika'dan uzaklaştıkça içimiz burkuldu. Ama yarı hüzünlü yarı komikli bir uçuşun sonunda Frankfurt'a vardık. İndikten 10 dakika sonra aydınlı bir ağabey ile konuşuyorduk. Hani bu size bir fikir vermediyse duty free'deki kasiyer de Türktü. O da anlatmadıysa Amerika'dan ayrıldığımıza üzüldüğümüz için bütün almancılar tarafından ayıplandık. Uçakta ingilizce konuşmak kaldık çünkü herkes ama herkes türktü. Uçağa bir kaç kez otobüs dedim çünkü pek uçak gibi hissedemedik tabi. Ama ilk yasal içki kullanımımızı Almanya'da gerçekleştirdik ilerde çocuklarıma anlatıp havalı bir anne olma planları içindeyim şahsen! :))

İstanbul'a iniş başladığında gidip pilotu durdurup uçağı kaçırma planları yaptık ama olmadı tabii ki. O uçak İstanbul'a indi. Biz ülkeye geri girdik. Orada bile sırada 60 yaşında teyze tüm sülalesiyle sıraya kaynak yaptı. Cidden dedim Türkiye hiç mi hiç değişmemiş. Ben "Teyze, napıyorsun allasen?!" demeye utandım ama teyze tüm sülaleyle sıraya kaynak yapmaya utanmadı. Bavulları aldık çıktık zaten daha kapıdan adımı dışarı atmadan ellerinde posterlerle bekleyen heyecanlı kalabalığı gördük. Dedim eyvah eyvah. Kaçıp geri gideyim. -Neden o dakikada geri kaçasım geldi bilmiyorum. Ülke benim ülkem sonuçta yani.- 15 saniye içinde annemleri göreceğim gerçeği bana pek düşmedi herhalde.

Annemleri gördüm yürüyün canlar dedim. Buluştuk kalabalıktan sıyrılıp, Buse'ye sarılmamla ağlamaya başlamam aynı anda oldu. Neden ağlıyorum?? Bilmiyorum. Ama geri dönmek falan çok tuhaf geldi. Türkçem de bozulmuş zaten.

O gün annemlerle konuştuk, hep beraber yemek yedik. Bavulları açtım falan. Allah allah açmaz olaydım. Bildiğiniz dağları getirmişim. Odama girdiğimde anladım ki bu odaya sığmak imkansız olacak.

Azıcık uyudum 3 saate Buse geldi uyandırdı beni. Kalktım hazırlandım, yolda bir durup yedek anneme Busenin annesine sarıldım orda biz pır uçtuk. İlk gece birası, tekilası derken en yakın arkadaşım kardeşimle oturduk uzun uzun-uzuuuuuuuun- konuştuk. Hayatımda hiç şu anda olduğumuzdan yakın olmadık herhalde. Böylece ilk gecemde eve 3.30 gibi dönmüş oldum tabi. :))

Pazar aile klasiği olarak alışverişe çıktık. Bana gardırop, baza, yatak falan fişman baktık. Aslında asıl plan Taksimdeki Gay Pride Yürüyüşü'ne gitmekti ama tabii ki annemler bütün gün alışveriş yalan oldu maalesef. Akşam eve girmemle dışarı çıkmam arasında da 1 saat vardı yoktu herhalde. Yine 3 gibi döndüm ve bu sefer 10'a kadar uyuyamadım da. Sabahın 8.30'unda kalkıp Kadıköy yollarını tuttum. KAL kesin bir şekilde seni almıyoruz dedi bana. Eh eyvallah demekten başka bir şey yapamadım tabii. Kekikte öğle yemeği yedim sonuçta weheartKEKİK! Sonra beşiktaş, mecidiyeköy derken yine Sarıyer. Arabadan inerken Ata'yı gördüm. Hani şu çok çok yakın arkadaşım olan. Annem tanımadı çocuğu . Dedim yok artık! Bu sefer akşam çıktığımda ikizlerimi gördüm. Oturduk hasret giderdik. Belediyenin bahçesine girip voleybol oynadık. -evet, devlet arazisine izinsiz giriş yaptık. YOLO-

Bugünse artık 4 saatten fazla uyumak istedim ve 2'de kalktım. Artık ortalığa bir düzen verme kararı aldım. Malum atılacak şey çok -yatağım da dahil olmak üzere- kendimi temizliğe daha çok toplamaya ve seçip ayırmaya verdim. O kadar toplandıktan sonra ortaya çıkan görüntüler de bunlar oluyor tabii.


 Akşam bu sefer daimi mekanım Keyf-i Alem'e attık kendimizi. Herşey, herkes çok aynı geldi. Tabii kafede herkesle tanışıyor olmam hariç. Neyse, zamanla o da geri gelir diye düşünüyorum.

Özlediğim çok insan var ve görmek istediğim. Hele bir de şimdi Kadıköy Anadolu'ya kesin dönmüyorum ne olacak bilemiyorum! Siz özlediğim insanlar bana artık iMessage'dan ya da facebook'tan ya da twitter'dan hatta ve hatta burada mesaj atın! Plan yapalım!

Bilenler bilmeyenlere anlatsın!
I'm back in town, bitches!!
Öptüm hepinizi!
Adiós!
BG

Bu yazıyı cidden ilk geldiğimde yazıp yayınlamamışım. O zaman 3 Temmuza kafamızda geri dönüp o mentaliteyle okuyoruz! :) 

27 Haziran 2012 Çarşamba

I'm Coming Home...

Adından anlaşıldığı gibi bu yazı eve geri dönüşümle alakalı. Çok az süre sonra istanbuldayim. :) aslında hem çok mutlu hem de azıcık üzücü bir haber bu. Buradaki arkadaşlarım ailem özleyeceğim insanlar.

Her ne kadar böyle olsa da durum paşa paşa Pazartesi sabahı 7de evden çıktım ve huntersville'de bir kiliseye gittim. Çok geçmeden herkes oradaydı. Bütün kuzey Karolina-çok tuhaf yalnız böyle söyleyince - öğrencileri toplandık. Ağlayanlar, gülenler, uyuyanlar derken saat 4 oldu otobüsler geldi, eşyaları yükledik yola çıktık :) 12 saat sonra uyandığımda hemen yazı yazmak istedim çünkü New York'taydik. Şimdi o yazıdan:

Bana günaydın size tunaydin, malum saat 4.19 ve ben bir kere daha New york'tayim. Hani çok kalabalık çekilmez falan ama gecenin 4unde aydınlık New york gecesine uyanıp ışıklara hayranca bakmamak elde değil. 12 saat süren bu lanet olası otobüs yolculuğunu az çok deger kılıyor hani. Kulağımda the red violin ost beni bırakın ben azıcık bakinayim dostlar siz kendinize iyi bakın ;)


Ve söylemeden gecemiyecegim New york çok istanbulsun bebeğim. Bence hayatını istanbulda geçiren her sabır küpü vatandaş New yorkta sag kalır yani. Ama itiraf etmeli istanbul sabahın 4unde bu kadarda uyanık değil be canlar!! Ciddi anlamda bisikletlisinden yayasına çok uyanık, öküz kadar dükkanları her yerde sale ile çok bastan çıkartıcı çok alisverislolik! Her yerden "meraba ben New york" egosu yükseliyor buram buram. Çekiyorsun icine tabi, iki dakika da asık ediyor hani ama biraz da biz hazırız asık olmaya kız milletiyiz sonuçta. Ama sanmam ki bu sehir cinsiyet ayrımına girsin.... Herkesi asık etmiştir edecektirde. Ama yine de istanbul bir başka be.


Bir an gökdelenlerden birinin üstünde YOLO yazıyor sanıp soka giriyorum ama çabucak geçiyor tabii. Benim göz yanılsamam yoksa Nyc o kadar hipster değil daha, daha. Ben burada edebiyat parçalaya durayım otobüsün yarısı fosur fosur uyumakta tabii. Gecmis olsun....


Tabi bütün sanın zenginliğin altında bir queens var. Çok bir sanayi Mahallesi bu semt. Ama sevdim tanıdık geldiginden, bir an kendimi Sarıyer Beşiktaş minibüsünde buldum. Öyle canlarım sağlıcakla kalın :)

Öyle yani New York'ta kahvaltı takılalım derken saatler geçti tüm seneyi birlikte geçirdiğimiz arkadaslarımız bir bir havaalanına doğru yola çıktı. Ben, deniz ve marah 10.30 otobüsüne binip New york'a yola çıkmamız gerekti. Tabii öncesinde ben, kerstin ve naomi sarışıp ağladık. Bütün seneyi beraber geçirdikten sonra ayrılmak çok zor geldi gercekten.

8 saat süren yolculuktan sonra sonunda Washington Dc'ye vardık. İlk gördüğüm kişi bana koşan Demre oldu. :) tabii ki gerisi geldi bir süre sonra türkce kulakları doldurdu.

Şimdi gün sayıyoruz hep beraber 30 Haziran'da istanbula tekrar ayak basmaya...

Anneciğimin yollarda olduğumdan kutlayamadigim doğum gününü kutlamaya...

Beni dört gözle bekleyin anacım,
BG


17 Haziran 2012 Pazar

Safe and Sound! Part 2


Evet, simdi daha eglenceli olan kisim!

Aslinda bu kamp isinin asil noktasi 'Sliding Rock' denilen turistik dogal kaydirak/selaleye gitmekti.
Bu gordugunuz selalenin adi Sliding Rock. Selalenin altindaki taslar cok duz oldugundan kendisi dogal bir kaydirak gorevi gormekte. Girisi adam basi 1$, olay iceri gitmesi degil, o alana gitmesi ve ordan kendini asagi birakacak cesaretin olmasi. Bakiniz ben 5 dakika sadece bakakaldim. Olay sadece selaleden kendini birakmakla da bitmiyor. Bu selale allahin daginda oldugundan, suda daglardan eriyen kar suyu oldugundan, bayagi bayagi bayagi bir soguk sudan bahsediyoruz. Yaklasik 10-15 derece en iliginda. Dedim yaptim yaptim, yapmadim bir daha ne zaman gelirim buraya. Haliyle selalenin basinda kendini bulduktan sonra geri kacacak bir sey yok. Kendini birakiveriyorsun. Ciglik ata ata selalenin altindaki kucuk ama etkili kazan catirt diye dusuyorsun. Yani baska bir deyisle COK EGLENCELI!


Insanlarin gittikce degisen eglence anlayislarini baska bir yaziya birakiyoruz hep beraber.

Burdan kampa donduk, ustumuzu degisip Hendersonville'e indik ve bir alman restoranina gittik. Ehe. Gitmez olaydik. Cok geleneksel olmasindan dolayi her bir yemegin domuz eti icermesiyle, bendeniz makarna yedim. Ama olsun guzeldi gayet. Garson da cok sekerdi. Aha, merhaba babacim. Selamlar, saygilar bu arada. :D

Kampa donmeden Walmart-Amerika'nin bimi- turunda marshmellow, cikolata ve kraker alip, biraz da kahvaltilik aldik. Kampa dondugumuzde bir guzel atesimizi yaktik, ateste kizarttigimiz marshmellow'la Smores denilen bir amerikan kamp klasigini gerceklestirdik. 
Kendilerini 1 deki gibi yapiyoruz. Tabii ki kizarmis marshmellowla. 2deki gibi mukemmel gorunusu elde edip bir sure eserimize bakiyoruz sonra 3teki gibi hapur hupur goturuyoruz.
Cok cok cok seviyoruz!

Azicik atesbasi muhabbetinden sonra yattik kaktik, sabah ritueli yaptik. Sonra kendimizi gole attik. Ben tabi bu gol suresinin bir kismini kapin on ofisinde gecirdim cunku bu onemli nokta internetin oldugu tek noktaydi. Allahtan amerikanlar hangi yasta olurlarsa olsunlar internetsiz yapamiyorlar. Just like me! 


Kampimizi toparlayip kaldirip yollara dustuk. Kendimizi nereye attik dersiniz? Aclik oyunlarinin arena kisimlarinin cekildigi Dupont State Forest! Dedik biz napip, edip bulazaaaz! Rue, Katniss, PEETA!  Ki bulduk bazi yerleri cok eglendik. Cok cok cok guzeldi. Ve burda selalenin arkasina gecme sansiniz yakaladik.

Kayalara tirmanip. asiri kaygan olup kayalardan dusmeyip selalenin arkasina surunmemiz gerekse de, bende bu son bir hafta yaptin yaptin, yapmadin senin kaybin tavri ve Katie'e de bu maceraci kisilik oldugundan korka korka o selalenin altina girdik, icinde durduk, altindan kayip kazanina atladik. Cok eglendik ama olme tehlikesi gecirmedik degil.  Iste bu yandaki selale o selale. Ustteki de o selale. :)



Burada kalkip ayni ormanda olan daha korkutucu ve yuzulmesi olan selalere dogru bir 1 saatlik yuruyus gerceklestirdik. Cidden hersey bir yana, korkutucu evet ama bu kadar guzellik cok az bulunur bence. Ya da bana yeni malum Istanbul'da gun gecmiyor ki baska bir selale. Saka saka. Sizde gorun alin buyrun. 
Cok guzel?
Cok guzelden ote, evet, muhtesem.

Ben selalerden atladim zipladim, selalerden geri donerken ayagimi burktum. Aslinda daha onceden burkup 2 hafta aircast denilen zimbirti olmadan yurumedigimden beri ilk defa boyle bir zorlayayim dedim, ehe, merhaba, zorlanmaya gelemiyormus bilek beyefendimiz. Yine acimaya basladi ama no pain no gain gencler. Siz kiskanmaya devam edins!

Burdan sonra orda burda dura dura, geze geze, eve geldik. :) Bende oturup hemen size anlatayim dedim nerelerdeydim butun haftasonu, sebekesiz, internetsiz, bol eglenceli, kahkahali.

Saka maka 8 gunum kaldi north carolina'da. Kesinlikle evim diyebilirim yani. Sariyer, kadikoy ayri ama burasi da ayri be. Cok cok cok ozlerim kesin. 

Ama sizi de ozledim.
Bir de turkce konusmayi.
Cok yakinda gorusmek uzere canlar :)
Adios!
BG

Safe and Sound! Part 1

Oyle bir haftasonu gecirmisim ki, ben su anda hayatta olduguma sasiriyorum canlar.

Cuma gunu aksamustu Jamestown'dan yola cikip teeeee Pisgah Forest denilen yere geldik kamp yapmak icin. Asheville'den bir kac saat surmekle beraber telefon sirketlerinin unuttugu biryerdi burasi. Zira telefonum kamp ve kampin 1 saat cevresinde telefon kat'i suretle cekmedi. Cok zor anlar yasadim anlayacaginiz.

Oncelikle ne yaptik, yolda durduk Panera Bread'den bagel kaptik. Haliyle sabah kampin ortasinda kalkip kahvalti yapmak icin bir saat yol gitmek yerine kahvaltiyi kampa getirelim dedik. Cunku yanimizda bir kahve makinesi ve bol miktarda sicak cikolata karisimi vardi.
Neyse, Bagel dedigimiz sey pogaca simit arasinda bir yerde kalan, aslinda ikisinden de farkli cok degisik bir sey. Hala simitin yerini tutar mi karar veremedim ama ozleyecegimiz tatlardan birisi kendisi. Ozellikle cikolata parcacikli olan diyet oldurur, oyle boyle degil yani.

Neyse, daha sonra Boxcar diye bir restaurant'da aksam yemegi yedik ki, yemekten daha cok restoranin dekorasyonu beni etkiledi. Tamamen tren yolu temasina sahip restoran cok eglenceliydi. Her neyse, yine kendimizi yollara vurduk.

Camp Cascade denilen kampa vardigimizda saatasagi yukari 10.30du ve biz o karanlikta 3 tane cadiri kurmayi basardik. Ne zaman topuklulari cikartip kamp isine el attim bilmiyorum ama bayagi yetenekliyim. Benden soylemesi. Kac senelik Istanbul ormanlarindan 2-3 piknikte dogal ortam bilgilerim gelismis olmali.

Herneyse, saat 11 gibi bitirdik 12'ye kadar uyumustuk. Hayir arabada oturup yol gitmekten adam yorulur mu hic demeyin, cok yoruluyo gercekten.

Sabah kac artik bilmiyorum Katie-burdaki aileden 12 yasinda olan kiz kardesim- beni uyandirdi. Hadi kalk diye, dedim deli midir nedir. Kendisi kalkti gitti nereye gittiyse ama bende 1 saat sonra dayanamadim kalktim. Kampimizin adi kenarina kuruldugu mini mini bir golden geliyormus, dedik bir yuruyelim acilalim sabah sabah. Bu sabah yurusuyu sirasinda ogrendim ki saat 7'ymis!! Ben yazin 7'de kalktim ya, cidden bu Amerika beni cok degistirdi.
Gol suyu baya sicakti. Yuzuluyormus falan da ama benim gozumu acmadi. Akdeniz kizina cok kucuk geldi tabi.

Geri donduk, kahvalti, dus derken yine yollara dustuk. Hedef neresi? TENNESSEE!!!!



 Neler yaptik? Pigeon Forge denilen yere gittik ki cok efsane turist kasabasi anlatilamaz yasanir.

Ilk once soyle bir arabayla gectik sehirden. Kendi Hollywood balmumu heykel muzesinden, cok efsane havali ve karmakarisik olan mini golf sahalarindan mini lunaparklarina cok goz doldurucu bir kasaba.
Donen aynalardan olusan bir kaleleri bile vardi.
Ben o kadar diyorum!

Saat ogle olunca malum karnimiz acikti ve bir meksika restorani bulduk. Malum ailecek meksika-amerika mutfagi karisimi birsey olan yemek turunu pek bir seviyoruz. Yemeklerimiz cok cok cok lezzetli olmasi yanisira ustunda meksika bayragiyla geldi. Icerisinin dekorasyonu restoranin disina tas cikartmaktaydi. Oyle boyle degil ve tabii kii bir iki cumlesini bile anlayabildigim ispanyolca sarkilar bu yilki ispanyolca ogrenme cabalarimin bosuna gitmedigini seetti. :)



Biraz gezi, orayi ziyaret burayi ziyaretten sonra arabaya atladik, Pigeon Forge'dan bir o kadar turistik olan Gatlinburg'e gectik. Hard Rock Cafe'ye sahip olan bu kasaba, ayni zamanda Hard Rock Cafesi'nin isimden baska bir ozelligi olmayan, bayagi kotu servisi olan bir yer olduguyla da bilindiginden pek bir ilgimizi cekemedi. Cherokee yerlesmesine yol aldik bizde. Burasi eski tarihi bir kizilderili yerleskesi. Haliyle bugun turlar falan duzenliyorlar.
Benim en cok begendigim yonu yollarda sol tarafimizdaki arkadas gibi giyinmis takilan, dans eden, sosyallesen bireylerdi herhalde. Kucuk alisilagelmis turistik dukkanlarda cok gezilesiydi tabii ki. Bizde gezdik.


Yazinin bu kismina gelip hala dayanabildiyseniz sizi tebrik ediyorum gencler! Artik dayanamayanlar icin bunu part 1 yapip burada bitirip baska bir yaziyla devam edecegim. Herkes mutlu olsun ama degil mi :)

Optum canlarim.
Eee birde gelecek yazi gidip yuzudugum ve aslinda icine girdigim selalerle alakali hani ben diyeyim dedim.

BG