30 Temmuz 2011 Cumartesi

Awesomeness

Hola babiess :)
Çok mutluyuz çok çok çok mutluyuz.-utanmasam seviyemi düşürüp 300-500 yazıp Alors on Danse paylaşıcam- O derece mutluyuz.

Neden bu kadar mutluyuz? Bilmiyoruz. İşte bu da güzel yanı. Şimdi evet tuhaf geliyor belki ama biri dese, ki hemen desin.

A- Ali, Veli, kırkdokuzelli. Benim moralim çok bozuk.
B- Neden acaba? Anlat. Derdini söylemeyen derman bulamazmış hani.
A- Bilmiyorum ki beabi.
B- Hayırlısı.


Böyle bir konuşma hepimizin hayatında aşağı yukarı olmuştur bazen alivelikırkdokuzelli ısrarcı olur irdeler ama sonuç yoktur sonuçta bilmiyoruzdur. Ama bunu mutluluğa uyarlayınca şöyle oluyor.

A- Oğlum varya acayip mutluyum beabi öyle böyle değil ama. Taşıyo, akıyo, gidiyo mutluluk.
B- Noldu oğlum? Hayırdır. Nerden geliyo bu değirmenin suyu.
A- Valla bende bilmiyorum kanka. Durup dururken aşırı mutluyum.
B- Sen kafayı yedin abicim. Kesin he. İnsan durup dururken mutlu mu olurmuş. Deli midir nedir?


Şimdi neden mutlu olan insan deli damgası yiyor ki arkadaşım. He? Neden? Ama mutluyuz vallahi yapacak birşey. Hani birde bizi mutsuz edebilecek bir sürü şey varken.

Mesela;

  • Amerika'ya gitmeme kalmış şurada bir kaç gün. (Tam olarak 6 Ağustos 12.15'te kalkıyor uçağım) Dolar aldı başını gitti. Çok üzülüyorum.
  • Harry Potter bitti. Gitti çocukluğum. Röportajları falan izliyoruz işte şimdi. Herkesin içi parçalanıyor.
  • Eh Amerika'ya gidiyoruz da tüm sevdiklerimizle odamızla gitmiyoruz heralde. 23 kiloluk bagaj sınırına ne kadar doldurursak o kadarıyla gidiyoruz.
  • Laptop'umun camı kırıldı. Annemin bana alışveriş için açtığı limitin içinden haybeye 165 lira gitti. 
  • Bir sürü insan var son kez görmek istediğim 1 sene sonraya kadar. Ama ya istanbul dışındalar ya da uymuyor bir türlü.
  • En yakın arkadaşlarımdan biriyle haaala konuşmuyoruz.
  • Daha alalı bir ay olmamasına rağmen Amerika'da çalışmayacağı için yeniden telefon almak zorundayım.
  • Abim ev tuttu ve ben gidemedim bile. Gidemeyeceğim de ve ben geri döndüğümde ordan da taşınmış olacak probably.
  • İstediğim valizi alamadım onun yerine annemin beğendiği valizi aldım. Bakınca rahatsız oluyorum.
  • Haybeye bir sürü test oldum yine sorunumun ne olduğunu anlayamadı doktorlar yine idare etmeye döndüm.
  • Pazartesi olmam gereken 3 aşı var.
  • Whatsapp'ım wireless dışında çalışmıyor.
  • Vs vs vs vs..
İşte böyle daha uzar yani. Cebimde sadece 10 lira kalmasını da yazardım ama cık o o kadarda demoralizing bi olay değil bence şimdilik.

Ama tabi şimdi bize bunların üstünde gelmemiz için gerekli tavsiye vermesi için über süper bir beyefendiye dönüyorum.

Alın size mikemmel bir motto. Sizi seviyorum canlar. Keşke okuyorsunuz ya birde yorum şeetseniz sevgi katsayımı yükseltseniz. Çok mutlu oluyorum biri yorumlayınca gerçekten bak.

Mucukka, 
 BG.     

21 Temmuz 2011 Perşembe

Time Flies...

Merhabalar.

Yine bir süredir postsuzduk. Kamptı oydu buydu arkadaşlarımla takılmaktı pek yazamadım açıkçası. Bir kaç kere bloggerı açtım ama yazasım gelmedi belkide ama en doğru zaman ben istediğim zaman yani.-Sanırım bu bir şarkı sözü bilemiyore-

Bazen bakıyorum 6 ay öncesine kimleri kaybetmişim kimleri kazanmışım ve kendim için ne yapmışım. Sonra farkediyorum zaman çok çabuk geçiyo be abi.

En basitinden 6 ay önceyi bırak 1 hafta önce belkide canım arkadaşlarımdan biri beni telefonda gereksiz azarlamazdı. Ya da en yakın arkadaşlarımdan biri belki daha kolay alışmak için beni çöpe atmazdı.

Açıkçası beni gerçekten sevenlerin, değer verenlerin üzülseler bile yanımda olacaklarını düşünmüştüm gitme kararını alırken. Bende üzülüyorum ama kendim için çok önemli bir şey yapıyorum. Neden anlamasınlar ki bunu? Ki her biri sadece benden 11 ay ayrı kalacakken ben hepsinden ailemden, arkadaşlarımdan 17-18 senedir kurduğum herşeyi bir bavula koyup gitmeye çalışıyorum ama suçlu benim cezalandırılacak olanda belkide. Bu kararı ben verdim. Pişman mıyım? Hayır. Hiç pişman olmadım hayatımdan, kararlarımdan. Umarım onlarda olmazlar.

Hepsini çok seviyorum. Bana gittiğim için kızanları. Bana gerçekten değer verdiklerini biliyorum ama keşke yanımda olsalardı. Son günlerimde yanımda olmalarını çok isterdim. Evet belki ben gidince ayda 1-2 kere görüşeceğiz ama bu gerçekten neden sorun olsun ki. Beni çok özleyecekler biliyorum bende onları çok özleyeceğim ama zaman nasıl uçuyor hepimiz biliyoruz. Alt tarafı 11 ay. Geri geleceğim ama herkes hayatımın sonuna kadar orada kalacakmışım gibi davranıyor.

Liseye geçtiğimde önümde kocaman 5 sene vardı. Nasıl bitecekti vahvahtı. Ama 3 sene oldu. 4.seneye geçtim ve dün gibi hatırlıyorum Kadıköy Anadolu'ya kayıt yaptırmaya geldiğim zamanı. Sanki 3 ay önce gibi ama 3 yıl önce aslında.

Umarım tüm sevdiklerim, belkide sen şuanda okuyorsun bunu ve üstüne alınıyorsun. Bilmiyorum ama lütfen zararın neresinden dönerseniz kardır unutmayın. Ben burdayım daha. 16 günüm kalmış ve ben hala burdayım.

Adios. :)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Aptal ve Saptal

Merhaba.

Çok sık post girdim antalyadayken yapacak işim yoktu belki de. Belki de İstanbulun en işsizine bile bahşettiği karmaşadan sıyrılınca zaman buldum yazmaya bilemiyorum ama şuanda İstanbuldayım ve önümüzdeki 5 gün post yazamayacağımı üzülerek belirtiyorum.

Antalyadaki son günümde bol bol yüzdüm ve güneşlendim. Karettalar son günüm şerefine suya pislememişlerdi. Çokta güzeldi. Gece adam gibi uyumadan 4 buçukta kalktım ve hazırlandım dira 7de antalya havalimanından kalkan uçağa binip İstanbula gelmeliydim ki öylede yaptım. Her ne kadar ufaklık bıcırık kuzenim cerenden dayımdan dedemden anneannemde ve özellikle abimden ayrılmak beni üzsede babamı 2 hafta üstüne görmek güzeldi. Sanki adam son 5 senedir stabil mi kalıyor nedir? Anlamıyorum. Ama çok şeker.

Herneyse gelir gelmez Sarıyerde bir sürü olay oldu. Onları dinledim ve ne gereksiz aptal saptal olaylar oluyor çevremiz bunu farkettim. Sevmediği insanlarla çıkan insanlar. Tanımadıklarıyla düşman olanlar. Erkeklik gururu. Gereksiz düşünceler. Bir kişinin etrafında toplanan 15-20 kişi. Reis olan birinin girmesi. Tatlış bir amcanın barış çalışmaları. Herşey boş. Sevgilisine komplo kurabilitesi yüksek bir kız. Bir de çok güzel edebiyat parçalıyor. Lise zamanı arkadaşlıklar önemli olan şeyler ne tuhaf. Hepimiz ergeniz ama bazılarımız daha ergen.-evet Animal Farmı okudum daha önce söylediğim üzre-

Yarın İstinye Amerika Konsolosluğunda Vize görüşmem var. Çok heyecanlıyım. Daha sonra da Oryantasyon kampımız var. Çok şükela 4 gün beni bekliyor bence göreceğiz :D O yüzden sizden ayrı olacağım beybiler beni özleyin postlarımı gözleyin.

Wish me luck yankees.
Mucukka. BG

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Bardağın Yarısı

Herkesin mutlaka bildiği ve bazılarının kendini motive ettiği bazılarının ise popisini desteklemek adına dalga geçtiği bir soru vardır ya da bu bir fotoğraftır. Bilmiyorum nedir ancak gerçekten inanıyorum motivasyon gücüne. Bakış açısının önemine.

Bardağın yarısı dolu mu yoksa yarısı boş mu?

Kimimize göre boş kimimize göre dolu. Kimimize göre bu bir saçmalık. Bence? Bence hayır saçmalık değil. Gerçekten bakış açımızdır bizi mutlu yada mutsuz eden. Ve insanlar olarak biz mutsuz olmayı seçiyoruz genelde. Çünkü; mutsuz olanlar ilgi görür. Mutlaka birileri vardır onları mutlu yapmak için çabalayacak ve biz bunu seviyoruz. Mutsuz olmak pahasına birinin ilgisini ve sevgisini almak için çabalıyoruz.

Ben ve çoğu arkadaşım İstanbul'da yaşıyoruz. İstanbul sokakların hergün oradan oraya koşuyoruz. Kesinlikle durup bir yerde soluklanmıyoruz. Etrafımızdaki yaşama bakmıyoruz çünkü işimiz var. Hepimiz meşguluz. Dünyayız biz döndürüyoruz adeta. Çok önemliyiz hepimiz ve gözlem yapmak ise sadece zararımıza. Yeterli olandır bize göre bakmak. Görmekse sadece zaman kaybı.

Twitterda takip ettiğim birinin İstanbul fotoğraflarına ihtiyacı olduğunu okudum. Tamda deviantartdaydım ve aramaya bir Istanbul yazmak istedim. İstanbullu'ya sorarsan İstanbul'u sana ne anlatırlardı merak ettim.
Çoğu İstanbullu için bu şehir yaşamak zorunluluğu olduğu için içinde yaşanılan bir yerdir. Yoksa hava kirlidir, trafik sorunludur, insanlar kabadır. Burada bizi yaşamaya zorlayan şey tamamen geçim derdidir güya. Bende bir İstanbulluyum ve sığ bir insanım evet. Defalarca ve defalarca bu şehirden dolayı şikayet ettim, ediyorum ve elbetteki edeceğim ancak biz tüm sığlığı ve burnu büyüklüğümüzle ne kadar şanslı olduğumuzu görmezden geldik. Sadece paraya duyarlı cihazlar haline geldik.

Sina Demiral isimli bir fotoğrafçının All About Istanbul albümüne rastladım-ki yazıda bu albümden bir kaç fotoğrafta paylaşacağım- kendime kızdım mutlu oldum ve bardağın dolu kısmını bende gördüm. İnanılmaz şanslı insanlardan biriydim bende. Sevgi ve ilgi için ittiğim mutluluğum bana aktı belkide bu fotoğraflar sayesinde. Paraya odaklı olan yazılımıma bir virüs gibi saldırdı ve bozdu onu bu fotoğraflar umarım bir çoğunuza da yapar bunu. Görmenin ne kadar değerli olduğunu yine hatırlarız belki hep beraber.

Öncelikle farklı birinin çok güzel bir fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Fotoğrafın deviantart sayfası için tık.
Amcanın yüzüne baktıkça utanıyorum resmen. Utanmalıyım hatta bir çoğumuz utanmalıyız. Büyük ihtimalle o amcanın dertleri bizimkileri döver. Ondaki geçim sıkıntısı hiçbirimizde yok büyük ihtimalle. Ama onun gibi içten gülemiyoruz hiç birimiz mutlu olamıyoruz. Ne yaparsak yapalım asla o kuşlara o meydana bakınca onun kadar mutlu olamayacağız. Bunun için ciddi anlamda çok üzgünüm. 
Diğer yandan burası Sultanahmet Meydanı. Hergün gördüğümüz bir sürü otobüs vb. ulaşım aracı buraya gidiyor, gidebilir ve gidecek. Kaç tanemiz gitti? Kaç tanemiz meydanın tam ortasında durup etrafını gördü? Cevabı hepimiz biliyoruz sanırım

Her gün sokaklarda yüzlerce, binlerce ufaklıkla karşılaşıyoruz. Kaçımız görmeyi bırak ikici kere bakıyoruz onların cıvıl cıvıl kıyafetlerine, ellerindeki renkli balonlarına, çevreleriyle oluşturdukları kontrasta, daha bozulmamış ama bozulmak üzere olan saflıklarına, mutluluklarına.

Kaçımız kafasını kaldırdı telefonunundan da baktı şöööyle bir manzaraya, İstanbul'a, yaşadığı şehre, yurduna, evine. Kaçımız ne kadar görkemli bir vapurda olduğuna baktı. Kaçınız binmeden önce vapurun adına baktı da indikten sonra onu hatırladı. Kaçınız önden koşup bineyim, ama yer kapayım, en güzel yere ben oturayım telaşı yerine durdu ve insanları izledi. Nasıl aslında "insan"lıklarını kaybettikleri gördü. Kendi bir durdu ve silkindi. Kendine döndü ve bakıpta gördüklerine şükretti. 

Son sözler falan söylemeyeceğim son sözü son fotoğraf söyleyecek.
Umarım ne kadar şanslı olduğunuzun birazcık daha farkında olursunuz...

Bu büyük ihtimalle bir çoğunuza en sıkıcı, en gereksiz yazım. Çünkü insanlar bir yerlerde birşeyleri yanlış yaptıklarını duymak istemezler. Ama olsun söylemek istedim.

Eğer buraya kadar okuduysanız öncelikle danke.
Çooook farklı  başka bir yazıyla yakın zaman tekrar görüşmek üzere
Tchüssss  =) 



Bazen gıcık olurum

Bazen bazı şeylere gıcık olurum. Belki daha sakin kalmalıyım ya da daha sinirlendirecek şeyleri sakinlikle karşılayabilirim ama bazen beni kızdırmayacağı düşünülen şeyler beni gıcık ediyor, hasta ediyor birilerinin suratına bir yumruk oturtmak istiyorum.

Mesela Across The Universe'de olmak istiyorumm. Böyle duvara çakayım bu çilekleri istiyorum. Jude olmak istiyorum. O kadar özgür yetenekli bazen salak. İsterse güzelim çilekleri alıp götürüp böyle duvarlara çakabilecek biri...

Bazende öylesine bir kız olmak istiyorum. Koşup Maxwell'i güzelce öpmek istiyorum oda beni öpsün istiyorum. Şu oks'ymiş ygs'ymiş lys'ymiş gibi şeylerin olduğu bu gerizekalı hayattan çıkıp gitmek istiyorum.

Yada en azından ben çileklerle duvara böyle birşey yaptığımda annem ağzıma dıtmasın istiyorum.

İnsanlar hep birşeyler ister. Bütün güzel filmlerde yaşayıp hepsinde mutlu sona ulaşmak ister. Mutlu sonda hayat dursun başka bir filme geçelim ister. Dünyada hiçbir kötülük olmasın ister. Ama böyle birşey gerçekleşse bile bundan da sıkılacaklarını bildikleri için içten içe hep heyecan ister. Onları mutlu edecek aynı zamanda canlı tutacak sihri ister. He, kimse bulamaz mı? Elbette bulan vardır. Kaç milyon insanız şurda. Ama bence bulan söylemesin kaç milyon insanın kıskançlığın yaratacağı enerji, 13.cuma da merdiven altından geçerken kara kediye bakarak elindeki aynayı düşürüp kırmaktan daha fazla kötü şans getirir bence.

Neye gıcık olurum ki ben?
Mesela;

  • X tarihi gibi İstanbul'a gelicem canlarım diyen kankamın, aslında ben kafadan attım yani büyük ihtimalle gelemem, sizde böyle aptal gibi planlar yapıyorsunuz bende izin verdim yapmanıza şimdi size bir söyliyeyim nasıl kafadan attım sizde öyle bişey oluna getirmesi olayı ve bu durumda 1 buçuk belkide 2 buçuk sene bir daha hiç görüşemeyeceğimiz gerçeğinden zerre kadar rahatsızlık duymaması beni gıcık eder.
  • Yada çok sevdiğim ve zamanımın çoğunu onunla geçirdiğim bir arkadaşım beni mentionlayarak ben tanımam, ne derse de umrumda değil demesi şaka da olsa beni gıcık eder.
  • Annemin bana söylemeden planlar yapıp sonra babamın önünde yine benim istediğimi yapmak için beni küçük düşürmesi beni gıcık eder. Gerçi sonrada açıklayınca geçti ama yine de hoş değil.
  • En basitinden en yakın arkadaşlarımdan birinin 3 senelik dostu sevgilisiyle çıkmaya başlarsa, yıllardır çok cici bir kız çok iyi dediğimiz insanın aslında bayağı bir göt ve azıcık ucundan kaşar bir insan olduğunu anlamak beni gıcık eder. Arkadaşımın düzgün adam zannettiğimiz sevgilisinin yaptığı oçliği saymıyorum bile.
  • Yanımdayken melek olup arkamdan bırbırbır konuşan insanlar beni gıcık eder. Kimi etmez ki? Hayır konuşuyosan arkamdan ağzı sıkı birine konuş. Anladık dedikoducusun ve götsün ama aynı zamanda da salak olunmaz ki be kardeşim.
Neyse kaç aydır seviyeli giden blogumu bana böyle bozduran tüm gıcıklıkların üst üste gelmeside beni gıcık eder. Umarım bir dahaki postum daha ciciş şeker ve mutlu olur. Bazen çekip gidip bir daha dönmemek ister ya insan. Ben de o bazenlerden birindeyim şu anda. Ama gitmek istediğim yer amerika, ispanya, italya, çin, japonya falan değil ben şuraya gidicem. Benimle gelmek isteyen?

See you around, handsome.(Mercedes Cortez,Vice City)
Kıps beybiler.

7 Temmuz 2011 Perşembe

What can i do sometimes in Antalya?

Merabalaaaaaar :)

Bugün Nisacan'ın birkaç gün önce benden de bahsettiği postuna bakmak için onun bloguna girdim. Bir de ne göreyim. Şaşırdım kaldım. Benim arşivim mayıstan temmuza atlarken kız yazdıkça yazmış, güncelledikçe güncellemiş. Dedim yok artık. Ben çok mu ihmal ediyorum blogumu dedim. Hem üzüldüm, hem de yeni bir karar aldım. Artık çok daha sık blog güncelleyeceğim. Hep haftada bir iyidir diye düşünürdüm ama ay başına 5-6 post istiyorum. Gerçi temmuz 4te kalır belki ama diğer aylar için en azından.

Şu anda anneme gıcık olduğumu belirtmeliyim. Kadın beni eve bırakıp Calista'ya gitti. Benim gitmemek için özel sebeplerim var ama yani sen kızını almadan nerelere kopkopa gidersin. Suda sıcacık çok güzel. Pis kadın.

Antalya-Kemer'de kalıyorum ben. Kemer Marina'dan-asıl web adresi bu ancak bu blog yazılırken sitede bir sorun vardı- tekneler günübirlik turlar yapar. Dayımda bu teknelerin birçoğundan birinde kaptandır. Şimdi size kısaca Kemer'e gelip tura giderseniz nerelerde mutlaka yüzmelisiniz onları anlatacağım. :)

Öncelikle tabiiki aşkım bitanem canım Phaselis. Hem tarihi açıdan cidden değerli bir yer. Görülmeye değer. Hem de allahım yarappim. Nasıl bir sahildir o öyle. Silme kum. Mükemmel bir görüntüyle beraber elbette. 5-6 yaşında Phaselisteki bir teyzenin anlattığı-ya da sıktığı bilemiyorum- hikayeye göre zamanında Kleopatra Phaselis'e gelmiş çok beğenmiş ama sahildeki kumların kalitesizliğinden dem vurmuş. Böyle güzel bir yerin bu kadar kötü kumları olmasını kabul edilemez bulmuş. Sonra emretmiş aylarca Mısırdan Phaselis'e gemiler kum taşınmış.
Bu efsane ne kadar doğrudur bilinmez ama bugün Phaselis'ten kum çalmak yasaktır. Siz inandınız mı bilemem ama Turizm Bakanlığı önlemini almış gibi görünüyor :)

Gördüğünüz yazdığı gibi ceneviz ve sazak koyları. Buralar biraz taşlı olması nedeniyle benim pek favorim olmasalarda objektif bakışta mükemmeller. Dikkat edilmesi gereken tek şey suyunun genel su sıcaklığına oranla soğuk olması. Akıntı falan filan. Bilimsel bir açıklaması vardır elbette. ama bizi ilgilendiren şey deniz kum güneş ise özellikle Ceneviz must-visit bir yer olur.


Dıdıdım. Şimdi de Olympos. Aslında adı yeter yani. Mitoloji tarih akıyor olymposta. Suyunun ve sahilinin Phaselis kadar güzel olmasını yanı sıra tarihi açıdan daha önemli bir mekan burası. En çok turist alan yer falan olabilir Kemer çevresinde. Ayrıca az önce bir yerde rastladığıma göre Phaselisten sonra ikinci önemli liman kentiymiş burası. Evet Phaselis en birinci en mükemmeli. Of neyse ben gaza geldim objektifliğim kaçtı.
Suyunun serin olduğu bir gerçek. Dere akıyor sanırım bir yerden. Birde mitolojininde destekledi bilgiyle alev saçan yanartaş falan filan var. İlk gördüğünde kabaca "vay anasını" tepkisi uyandırmıyor değil.


Son olarak ta sadece 4-5 kere gittiğim Adrasan veya Adresan var. Dalış falan yapılıyor burada. Kemer, Göynük gibi yerlere nazaran daha az gelişmiş bir yer. Doğası el değmemiş neredeyse. Suyu aşırı aşırı berrak ve temiz. Nasıl olduğunu bende bilmiyore. Ama kendimiz görelim.


Ve son bir şey daha Kemer'den Adrasan'a kadar uzayan o sahil boyunca herhangi bir yere gitmeye kalkarsanız, o otellere yerleşirseniz ve yüzmeye karar verirseniz, her an bunlardan biriyle karşılaşabilirsiniz. Teke Koyunda sanırım yetiştirme çalışmaları yapılıyor. Bu nedenle onlar heryerdeler ;)

We <3 Karetta Karettas.

Adios  beybiler.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Gereksiz Hareketler Bunlar

Aradaki uzun zamandan sonra yine yazıyorum arkadaşlar. Baştan beri şöylesine bir bakmışsanız çok havadan sudan, ordan burdan bir blog bu. Öyle de olmaya devam edecek. Şimdi ne kadar zamandır yazmamışım. Bu geçen zamanda bir sürü önemli şey olmuştur herhalde. Mesela okul kapandı, ben telefonumu suya düşürdüm, vize tarihim belli oldu, oryantasyon tarihi belli oldu, Amerika'nın vize sistemine saydırdık, falan filan....

Vedalaşamadıklarım umarım bu blogu okuyorlardır. Eğer sizi seviyorsam bunu zaten size belli etmişimdir ve bunu biliyorsunuzdur, söylemişimdir, anlatmışımdır bir şekilde. Beni unutmayın. Seneye tekrar başınıza üşüşücem hiç merak etmeyin ve beni çok ama çok özleyin.

Gelelim telefonumu suya düşürmeme. Olay gece 2sıralarında oldu. 20 Haziran Pazartesine yeni girmiştik ve bende eve yeni girmiştim. Banyoda kot pantolonumun arka cebinden fırlayan sevgili "şukufe"-evet telefonumun bir adı var oda şukufe- kendisini serin sulara attı. Şuanda pert. Kendisini kaybettik. Dostlar sağolsun diyorum ve amerikaya gidene eski telefonumu kullanacağım gibi geliyor şimdilik. Kader kısmet.

Şimdi neden "Gereksiz Hareketler Bunlar" dedik ona gelelim. Bilmeyenleriniz için sol kolumun dışında bileğime yakın olan kısımda bir dövmem var. Kendisinin benim için bir anlamı var. Onu çok seviyorum. 6 Eylül 2010'da yaptırmıştım. Gayet, hiç bir kere bile keşke olmasaydı demedim geçen bu zamanda. Sıkılmayacağımı da düşünüyorum. Her neyse. Ancak; bazı insanlar varki vücutlarına hayatları boyunca orada bulunacak bir dövme yaptırıyorlar ve hiç ama hiç bir anlamı yok. Anlamsız gereksiz ve hatta üzülerek söylüyorum ki bir o kadarı da çok çirkin.
Bu nedir allasen. Hangi akla hizmet böyle bir dövmeyi vücuduna kazıtırsın sen. Bu bir kız bacağı bu arada. Bir kızın vücudunda bu dövme. Kat Von D değilsen eğer olmaz yani. çok yazık kötü pis kaka. Üzgünüm ama olmamış diyorum.

Aslında elbette "renkler ve zevkler tartışılmaz" muhabbetine inancım sonsuz. Ama insanlar gördükçe yaşadıkça eleştirecek ve eleştirilecekler. Bu da bir gerçek ve ben kendi eleştirimi yapmış bulunuyorum. Bu yine iyi çok çok daha kötüleri gereksizleri dibe vurmuşları var elbette bana göre. Her neyse. Siz siz olun dövme yaptırmadan önce 2 kere değil 5454754865456465 kere düşünün. Önemli bir karar elbette ki. Yakın arkadaşlarımdan biri daha dövme yaptıracakmış daha kesin bir şey yok ama İstanbula gidince kesinleşecek sanırım. Eğer öyle bir şey olursa size burada aktarırım yine.


Vize tarihim belli oldu demiştim 14 Temmuz. Dün TKV'den gelen maile göre yapmamız gereken bir dolu iş varmış o günkü appoinmenttan önce. Mesela pasaportlarımızı vakfa yollamak. İnternet üzerinden J-1 vizesi randevusu yapmak gibi. Çok zor oldu. Cidden ıcığını cıcığını çıkartıyor USA vereceği de öğrenci vizesi yani. Saçmasapan sorular soruyor o kadar darlayıcı, bazı kısımları gereksiz. Bir de fotoğraf derdi var. Antalyada kaldığım evde bir tarayıcı olmadığı için fotoğrafçıyı bana fotoğrafın dijital kopyasını versin diye dövmekten beter ettim denebilir. Ama başardım yaptım! Bu aşamadan geçmiş, geçen, geçecek olan tüm YES öğrencilerine şimdiden geçmiş olsun deyip sabır diliyore.

Bu arada hayatım 6 Ağustostaki Amerika uçuşuma odaklı geçiyor ne nasıl olacak vizesiydi kampıydı bavuluydu yanımda götüreceğim şeylerdi yapılması gereken alışverişin listesiydi. Eh böylece Türkiye'deki zamanım gittikçe azalıyor zaman adeta koşuyor gibi geliyor. Nasıl gideceğim ben bile hala bilmiyorum ama gideceğimi biliyorum. Nasıl olduğunu büyük ihtimalle Washingtondan yazacağım postta göreceğiz.

Geçen gün nedense Calista'da-geleneksel birşeymiş gibi her sene denize gittiğimiz beachin adı- güneşlenmek yerine evde oturuyorduk nedense. 30 derece sıcağa rağmen türk kahvesi içmeye karar verdik ve Tuğba-müstakbel yengem- bana kahve falı baktı. Çok güzel güzel şeyler söyledi. Bazı şeyleri söylemek istemedi farkettim ama olsun. En önemlisi temiz gözyaşı dökeceksin dedi. Bu ağlayacağıma ama bunun nedeninin güzel birşey olması demektir. Benim için dua edin, çok güzel, en güzel şeyler bana olsun. Komikli şeylerde olsun geleyim anlatayım size.


Immm... İstanbul'a dönüşüme az bir zaman kaldı. Senelerdir yazlarımı Antalya'da geçiririm. Bu arada her yaz 12 saatlik İstanbul-Antalya yolculuğunu çekmişimdir otobüsle. Bu sene evde otururken bir anda gaza geldik annemle. 29 Haziran'a uçak bileti aldık. 1 saat 10 dakika sonra Antalyadaydık ve neredeyse aynı parayı ödedik. İşte o zaman anladım ki artık 12 saatlik otobüsü çekemezdim. Şimdi de 13 Temmuz'da 08:10 geçe Sabiha Gökçen'e gidiyorum anacım. Kim beni karşılamak ister.

Şu ana kadar ki en dağınık, karışık, uyumsuz postumu da okumuş oldunuz ama cidden beynim sulandı yani. Ve çok fazla değişik şey vardı söylemem gereken. Bir dahakine farklı postlar halinde gireceğim ama şimdilik acemiliğe verelim.

Kampım 17 Temmuzda bitiyor canlar o zamandan 6 Ağustosa kadar İstanbuldayım. Haberiniz olsun. Buluşalım, eğlenelim bir sürü unforgettable memory oluşturalım.

Kendinize çok çok iyi bakın. 
Bir sonraki postu 1 hafta geçmeden yazacağım inş.
Echo Club deyişiyle  Sİİİİ YUUUU!