13 Aralık 2011 Salı

Excited!!


Bilmiyorum biliyor musunuz ama buraya geldigimden beri tam bir Forever 21 bagimlisi olup ciktim! Ve yeni koleksiyonlari daha yeni citir citir cikti. Cok sevdims. 
Lutfen sizde seviniz. :)

Cok yakinda ayrintili bir yaziyla geri donecegim.
Kips.
Beni ozleyin anacim.

4 Kasım 2011 Cuma

Step by Step...

Herkese merhaba,

Bu yazi turkce karakter icermeyecegi icin olusak olan anlam karmasalarindan dolayi ozur dilerim.
Buraya tek kelime yazmayali 2 ay olmus. Bundan sonra siklasicaz ama ilk 2 ay cok mesgul ve yogundu hicbir sey yapamadim :)

En son postumda bayramdan bahsedecegimi soylemisim ama bayramda ne yaptigimi hatirliyorum desem yalan olur gercekten. Akraba ziyareti, ailemle miniaturk hatirladigim iki sey. :) Miniaturk. Cok guzeldi. Gercekten ufak bir Turkiye turu resmen. Galatasaray, Istanbul Erkek ve Kabatas'in maketleri olmasi beni yaralamadi degil. Bir KAL maketi lazim camliginda sigara izmaritleriyle :)
Annemle babama merhaba deyin gencler :)
Neyse, kisa bir ozetle hatirladiklarimi anlatayim bayram sonrasina dair. Abimle Fifa 2008 oynadik bol bol. Ben barcelonayi alip 2bucuk yildizi olan takimlari yenmeye falan calistim ama pek basarili oldugum soylenemez. Daha sonrasinda 4 eylulde abim Antalya'ya geri dondu ayni gun Nisa bize geldi. Aksam disari ciktik. Canim Orhan'imla vedaslastik konustuk dertlestik. Ata,ben ve Nisa klasik keyf-i alem ziyaretimizi ve sahil yuruyusumuzu yaptik. Pazartesi ben, Nisa ve tabiiki annem kadikoye gittik. Okula gittik once sonra kadini guitar hero'ya soktugumuzu cok temiz hatirliyorum :D Bi aralar yemek yedik ama nerde ne yedik sor hatirliyor muyum? Hayir! Ordan Grand Bazaar yine. Bu sefer biraz lokum ve biraz daha lokum almak icin :) Neyse canlar. Pazartesi bitti aksam oldu eve geldim. Aksam yemegi yedik annnem ve babamla. Hadi bakalim dedik kalktik buselere gittik annemle. En guzel son aksam bu kararla basladi.

Gittim buse'ye. Oturduk falan bir sure ama sikinti basti bizi hadi disari cikalim dedik. Ciktikta. Ceren ve Seren'de bizimle geldi. Ver elini Sariyer. En sonunda kendimizi teknenin adini hatirlamiyorum ama bir tekne gulup eglenirken bulduk. Son gecemi mukemmel yapan Buse, Ceren, Seren, Ibo, Cagri ve Burak. Sizi cok seviyorum gencler geri donuste de istiyorum bir tane.

Sabahin korunde kalkip dusa girdim, hazirlandim herseyimi aldim ve yola ciktik. Tam zamaninda havaalanindaydim. Cem Bey elinde kagitlar biletler kisacasi hersey bizi bekliyodu. Can, Ben ve Basak. 3 Silahsorler. Orada ailemizle durup Cem'i dinledik. Bavullarimii verdik. Yarim saat mola 5 dakikada bitiverdi. Cikisimizi onayladik kapilara gittik. Yerlerimizi bulduk oturduk ve saat 12.20 gibi ucak kalkti. Yanimda oturan Turk'le kanka olmustuk ama adini unuttum sonra :)

Neyse Ucus sirasinda bir iki not yazmisim onlari direk buraya gecirecegim simdi.

"Suanda saat 11.49 ve ben dl73 seferi icin bir suru guvenlik onlemini gecip ucaga bindim. bunlari aynen gecicem size sadece bu anda yazmak istedim. Tatile cikan 3 arkadas havasi var ustumuzde. Maalesef belli ki oryantasyonda aklimiz basimiza gelecek. Su anda mukemmel gibi geliyor hersey. Gorecegiz bakalim. See you gulders"


"1.37 pm. Delta'nin platik bicaklari yemekhanede ilk gelen sansli 1 kisiye ait bicaklardan daha keskin. Komik ama KAL forever yani. NEyse. Tikinicam ben ya."


"10.20 pm. Suanda aksam yemegime bakiyorum. Kendisi Pesto soslu pizza ve oha abi bu nedir dedim bir an. Bildigin kina gibi abi. Resmen bence bu italyan kazikliyo dunyayi kinayla. Adios."


"07.26 pm.-NYC saatine gore- Sonunda New York'tayiz ve tabii ki kosup ilk 'I <3 New York' tisortu aldik. Tamam daha once tuvalete gitmis olabiliriz ama olsun. 17 dolar verdim o tisorte. Tl ve dolar arasindaki fark ilk harcamadan icime oturdu vallahi. Gercekten gencler."


Bunlari yazmisim. Yazarken buraya gulumsedim resmen. Evet bunlar mutlu anlar. 9daki ucumuzu once 10'a sonra 7 eylul sabahina ertelenmeden once yazmisim bunlari. :)
Evet Ilk gece New York'ta ucusumu ertelendi. Oyle bir ertelendi ki hemde anlatilamaz yasanir. Afs acil durum hatti da pek umursamadi ama bu normal degil normalde AFS ya da YES her daim yaninizda oluyor. Aksam yemegini McDonald's amcamiz sagladi. Bir de yangin alarmi caldi 1 saat boyunca havaalaninda ama kimse pek takmadi ondan sesi umursamayarak yedik. Sonucta oyle bir sansizliklar silsilesi icinde sonunda geceyi JFK Terminal 2deki Victoria's Secret'in onunde uyuyarak gecirdik.

Aslinda geciremedik. 2 saat sonra titreyerek uyandim sahsen. Ayni sey Basak ve Can'a da oldu.Arada Turk bulduk koskaca New York'ta onlarla arkadas olduk. :) Delta kontuarlarinin onu hali kapliydi. Oraya tasindik falan. Cok zavalliydik falan ama o da farkli bir deneyimdi kesinlikle.



Bu fotograf o gunun sonrasinda Washington'a gitme cabalari icindeyken birileri sorduk ta fotografimizi cektilerde. Oyle yani. Disarida yagmur yagiyor dikkatinizi cektiyse. Istanbulda 25 derece falan herhalde. Haksizliklar silsilesi :(

Sonunda Washington'a vardigimizda bagajlarimdan biri kayipti! O bagaj oyle bir bagajdi ki en temel ihtiyaclarimin icinde oldugu bagajdi o bagaj. 8 Eylul aksamina kadar da kayip olmaya devam etti. Ah Delta ah. Ama yasadim yani. Sag kaldim. :D


Oryantasyonda 5 kisiydik. En minnos grup bizmisiz, oyle dediler. 3 Turk, 1 Hint, 1 filipinli. Guzel gecti oryantasyon eglendik ciddi anlamda. Ilk defa fajita yedim. Nasil bir lezzet yarappim sen bizi koru. Washington DC'yi dunyadaki en havali tur rehberi ile gezmis olabiliriz tabii ki. Beyaz saray bahcesinde fotograf cekilmeyi ihmal etmedik. Jefferson ve Rooselvelt anitlarina gittik falan fisman. Yorgunluktan olduk.Gercekten guzel zaman gecirdik aslinda. 9 Eylul geldi catti. Ben sabahin 4unde kalkip dus aldim.  15 dakika rotarla ucagim kalkti ve o ucusu hatirlamiyorum. Bayildim cunku. Bildigimiz bayildim. Uyandigimda Charlotte'a inmek uzereydik.

Ucaktan indim oklari takip ettim. Her adimda koskoca hic bilmedigim bir yerde yalniz oldugumu hissettim ve dusundum ama dusuncelerim Terri-nam-i diger Host Annem- dusuncelerimi bolup Busra diyip bana sarilana kadar. Bavulumu aldik buyulu aramiza koyduk.-araba cok fazla degisik hersey otomatik. Biraz korkunc oldugu gercek.- Bir meksika restoraninda durup ogle yemegi yedik. Bu sefer quesadilla denedim. O da bir harikaydi. Meksika mutfagi cidden cok lezzetli deneyin gencler. Sonunda eve ulastik. Beni ilk once Jessie karsiladi. Kendisi evin biraz fazla gelismis ama beyin olarak 1 yasinda olan golden retveiler kopegi. Daha sonra babam burdaydi. Odami gosterdiler. Kiyafetlerimi yerlestirdim. Hediyelerimi verdim evdeki insanlari mutlu ettim :) Cekim gelmisti ondan Bank of America'nin yolunu tuttuk.

DIDIDIDIDIM! Sonrasi diger posta. Icim cikti gencler anlayis gosterin.

Sizi seviyorum.
Beni ozleyin anacim,
See y'all later.

3 Eylül 2011 Cumartesi

I'm goin' for good.

Meraba meraba meraba.:)

Hayat güzel gidiyor. En son post girdiğim gün Dözözer, meg, mak, deniz ve ben Mosquitodaydık.

Mosquito, Kadıköy'de Rex Sineması karşısındaki sokakta olan çok tatlış, dünya tatlısı bir kafe. Arkadaşlarla gidilip bir öğle yemeği yemek için oldukça uygun. Çok rahat bir ortamı var ve yemekleri çok güzel. Daha önce kimsenin "Mosquito'da şunu yedim de çok kötüydü" gibi bir lafını duymadım duyacağımı da sanmıyorum.

Açıkçası sonra ne yaptığımı hatırlamıyorum desem doğrudur vallahi düşünüyorum ama bulamıyorum nedense? Neyse geçelim. Ama şunu oldukça iyi hatırlıyorum ki 22si akşamı efsane hızlı bi şekilde Mcsln'la plan yaptık o gece o trene bindi sabahın 5buçuğunda kalkıp Söğütlüçeşme'de kendisini karşıladım saat 7.30 da.

Sonrası çok güzeldi. Kadıköyde tüm günümüzü geçirdik. Akşam büyükdere'de her zaman gittiğimiz yerlere beraber gittik. Ben, buse ve şilan akşam gece bizde kaldık. Sabah Buse köpeği tatliş Lina'yı beslemeye gitti bizde bastık Taksim'e gittik. Cansut'da bizimle idi. Öncelikle "Furkan Nargile Cafe"ye gittik. Eskiden çok güzel bir yerdi aslında ama şimdi o kadarda güzel olduğunu düşünmedim çok geçmeden kalktık yürüdük tünele kadar. Tabii ki oturacak yer bulamadık ve Hoooop Nevizade.

Nevizade gayet Taksim'de "of be oğlum yemek mi yesek içsek mi yoksa öylesine oturup laflasak mı bilmiyorum beabi!" anlarının kurtarıcısıdır. Gittik elbet. Lambo'da oturduk. Terastaydık sağda gitmek isteyene arkadaşlarla rahat rahat takılcağımız bir yer olsun diyenlere önerilir şahsen.
Hatta fotoğraflarda çektik.

Bu fotoğrafı çok seviyorum neden bilmiyorum ama aşık falan oldum buna. Şuanda masaüstümde de kendisi var.
 Bilmiyorum çok sevgi dolu bi fotoğraf, 
hem de saçmasapan, 
eğlenceli 
yani tam biz. 
Mcsln ve ben. 

Evet, onu çok seviyorum o benim bitanem. Bi bi bi bitanem. 
Devam...


Bu da merabaaaaaaaa.
Cansut.
Benim çektiğim mükemmel, sanatsal, doğal bir fotoğraf.
Çok sevdim çok çok beğendim. 
Bir an bile içimde bir parça yetenek olabileceğini düşündüm ama merak etmeyin.
Geçti yani.
İyiyim şimdi :)
Ama bu fotoğrafta şimdilik best'im olarak kalsın.


O gün oldukça eğlendik güldük. Ciddi anlamda güzel bir gündü. Cansut'a teşekkürler gerçekten. Her ne kadar günün sonuna kadar tek gidenin Şilan değil aynı zamanda benim de olduğumu farketmedi. Olsun varsın. 
Seviyorum kendisini. Kendisine iyi baksın. Fen olacağmış bu sene.
Şimdiden geçmiş olsun kendilerine. :)

Pazar akşamı Mcsln gitti. Bir anda gitti. hemde. Pislik 25T(Sarıyer-Taksim) bir anda geldi. Adam gibi sarılamadık bile. Ama olsun. Demiştim çok seviyorum falan fişman öyle yani. Nope. Gelince ankara'ya gidicem mutlaka.

Pazartesiden cumaya hayat öylesine aktı gitti. Evde Antalya'ya gidiş planları yapıldı bozuldu. Yapıldı bozuldu. Sonunda gitmemeye karar verdik, onun yerine abimin buraya gelmesine karar verdik.  Ama ondan önce dedikki madem benim ailem belli olmuş ki evet ailem belli oldu YAY! Bir hediye faslı olsun. Kendimizi attık Sultanahmet-Eminönü yollarına. Mısır Çarşısı falan iyi bir alışveriş yaptık. Çok güzeldi. Herkes sırf öylesine bir dolaşmalı oraları. Ama 100 lirayı alın gidin. O kadar güzel ki dayanamıyor insan yani.

Neyse efenim. Ki Pazartesi sabahı abimde teşrif  etti. O gelmeden evde bavul olaylarını hallettik. Kapattık kaldırdık bavulu. Geldi bayram.

Oley! Bayram demek eğlence demek sevgi demek özlem gidermek demek falandır fişmandır.
Önce her zamanki gibi benim tanımadığım ama beni tanıyan akrabalara ziyaret faslı vardı.

Ama bir dakika amma yazmışım gençler. Bence başka bir postta bayramı geçelim yani. 
Kalsın bayram güzel bir posta.

Onun yerine nereye gidiyorum nasıl oluyor onları anlatayım kısaca.
6 Eylülde 12.15te Delta Airlines'ın John.F Keneddy(New York)'a uçağım var. Ordan Washington D.C.'ye ve ordan da evime yani North Carolina'ya geçicem. Hatta tam olarak Jamestown,Greensboro. High Point'teki Westchester Country Day School'a gidicem. Okulum açıldı evet ama yetişirim bir şekilde falan filan 

Öyle canlar Bayram için postta gelecek yakında.

Öpüldünüz.
Adios Amigos,
BG.

16 Ağustos 2011 Salı

Wake up in the morning

Tünaydıın :)
Bugün sabah 7'de kendiliğimden uyandım ve saat 10 olduğunda sıkıntıdan ölüyordum adeta bende dedim ki;
It's time to have some FUN!


Ve ortaya bu posta konu olan fotoğraflar çıktı. Ben çok eğlendim hazırlanırken de çekerken de.
Umarım sizde.
"Hahahöhöhaha! Büşra ne yapmışsın sen yeaaa. Hehe!" dersiniz bunlara bakarken :D

 Öncelikler nasıl yaptım bunu?!
Bu hale gelmek için neler gerekli?
O zamaaaaan açıklıyorum.
Gereksinimler
  1. Sabah kalktığınızda papaz gibi olmuş kıvırcık/dalgalı-bende ne olduğunu bilmiyorum, evet.- saçlar.
  2. Golden Rose 207(Yeşil), 209(Sarı) ve Flormar 408(Pembe) numaralı ojeler
  3. Artık yazısı silindiğinden adının ne olduğunu bilmediğim ama "kahpe kırmızısı" tabirini hakeden kırmızı ruj
  4. Siyah ve lacivert göz kalemleri
  5. Bir adet siyah rimel
  6. Arkadaş hediyesi siyah taşlı kolye
  7. Yine başka bir arkadaş hediyesi rock chic bileklik
  8. Türkan Şoray yüzüğü-Audrey Hepburn'e çakar beybiler. Get over it-

Ama en önemli bileşen ne biliyor musunuz?! Çok çok sıkılmış bir can. 
Birdeeeeee

 En az benim kadar deli olmanız gerek. Üzgünüm. İşte herkesin takıldığı yer burası. Herkese nasip değil öyle akıl. Ama üzülmeyin.
Çok çalışırsanız sizinde benim gibi delilikleriniz olabilir.
Beni çok seviyorsunuz biliyorum, bende sizi seviyorum.

Daha aklı başında başka bir postta görüşmek üzere canlarım.
Mucukka,
BG.

12 Ağustos 2011 Cuma

Countdown to What?

Merabalar :)
Ben arada yazsamda hep taslak olarak kaydedip çıktığımdan ve onlarda zaman aşımına uğradığından yayımlayamadım bir süredir hiçbirşey.

Artık bir şeyler yayımlamak istiyorum. Yazmak istiyorum. Yazmaya alışmak güzel ama ihmal edince insanın içine bir dert oluyor sonra. Öyle bir şey işte. -Yazar burada "Ayağınızı denk alın yazmaya başlamadan" demek istemiş- 

6 Ağustos büyük gündü benim için. Hatta taslakların arasında 2 ağustos tarihli bir Countdown to 6 August başlıklı bir postta bulunuyor. Ama maalesef tüm countdown yalan oldu. Hala bir host ailem olmadığı için hala istanbuldayım ben. O kadar hazırlık heyecan 4 ağustos sabahı gelen telefonla puf oldu. 33 kişi DL73'le New York'a uçtu. Bu beni üzdü mü? O tartışılır aslında. Çünkü beni üzen tek bir şey var bu durumda. Demre, Saadet, Betül, Nehir, Elif o uçağa binip gittiler ve biz bu yol için hepsiyle çok güzel planlar yapmıştık. Betül'ün anlatması gereken şeyler, Demre'nin dinletmesi gereken şarkıları vardı. Hepsi gitti ben burdayım. Bu beni üzmüyor desem yalan olur. Resimler yüklemişler en azından onlara bakıyorum ve allahtan Dc Hilton'da internet var arada konuşuyoruz sağolsun Mark Zuckerberg.

Ben  hazırlandım. Bavulum hazır yarısına kadar dolu. Hani resmen ama resmen hazırım. Ama bir anda tüm bekleyişe +2 hafta koydu TKV. Aslında Tkv koymadı bunu AFS-USA koydu sağolsun. Tkv'nin yapabileceği bir şey yok. Hatta onlar ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Bunu bilmek beni çok mutlu ediyor.

Bir arkadaşımızın local cordinator'ı demişki tüm YES12 yerleştirildi. Şimdi bu ne demek? Aslında İstanbul'da olanların aile bilgileri belli oldu demek. Ama AFS-USA ne yapıyor? Yata yata karpuz büyütüyor resmen. Oğlum söyleyin de rahatlayalım değil mi? Ama olmaz. Nasılsa 12 gün var. Söyleriz bir ara diyorlar. Bende onlara burdan tüm içtenliğimle "EYW"-farkındaysanız double hani.- diyorum.

Aslında iyi oldu bence. Arkadaşlarımla zaman geçiriyorum görüşemediğim arkadaşlarımla falan görüşüyorum. Tek sorun orada çoğu okul açıldı ve gittiğimde okul açılmış olacak. Belki bu biraz okula lap diye düşecek olmam yani zorlar ama 11 ay ordayız bebeğim buluruz bir yolunu.

Özümcan'cım canım California'da. Of o eyalette bende olsaydım. Sörfçülerin olduğu sahillere koşsaydım vallahi. Ama birşey dedi kafam karıştı. DC, california'dan daha sıcakmış şu aralar. ilginç.

Neyse ne dağınık bir post bu. Ama idare edeceksiniz canlar.

Hepinizi öptüm.
BG.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Awesomeness

Hola babiess :)
Çok mutluyuz çok çok çok mutluyuz.-utanmasam seviyemi düşürüp 300-500 yazıp Alors on Danse paylaşıcam- O derece mutluyuz.

Neden bu kadar mutluyuz? Bilmiyoruz. İşte bu da güzel yanı. Şimdi evet tuhaf geliyor belki ama biri dese, ki hemen desin.

A- Ali, Veli, kırkdokuzelli. Benim moralim çok bozuk.
B- Neden acaba? Anlat. Derdini söylemeyen derman bulamazmış hani.
A- Bilmiyorum ki beabi.
B- Hayırlısı.


Böyle bir konuşma hepimizin hayatında aşağı yukarı olmuştur bazen alivelikırkdokuzelli ısrarcı olur irdeler ama sonuç yoktur sonuçta bilmiyoruzdur. Ama bunu mutluluğa uyarlayınca şöyle oluyor.

A- Oğlum varya acayip mutluyum beabi öyle böyle değil ama. Taşıyo, akıyo, gidiyo mutluluk.
B- Noldu oğlum? Hayırdır. Nerden geliyo bu değirmenin suyu.
A- Valla bende bilmiyorum kanka. Durup dururken aşırı mutluyum.
B- Sen kafayı yedin abicim. Kesin he. İnsan durup dururken mutlu mu olurmuş. Deli midir nedir?


Şimdi neden mutlu olan insan deli damgası yiyor ki arkadaşım. He? Neden? Ama mutluyuz vallahi yapacak birşey. Hani birde bizi mutsuz edebilecek bir sürü şey varken.

Mesela;

  • Amerika'ya gitmeme kalmış şurada bir kaç gün. (Tam olarak 6 Ağustos 12.15'te kalkıyor uçağım) Dolar aldı başını gitti. Çok üzülüyorum.
  • Harry Potter bitti. Gitti çocukluğum. Röportajları falan izliyoruz işte şimdi. Herkesin içi parçalanıyor.
  • Eh Amerika'ya gidiyoruz da tüm sevdiklerimizle odamızla gitmiyoruz heralde. 23 kiloluk bagaj sınırına ne kadar doldurursak o kadarıyla gidiyoruz.
  • Laptop'umun camı kırıldı. Annemin bana alışveriş için açtığı limitin içinden haybeye 165 lira gitti. 
  • Bir sürü insan var son kez görmek istediğim 1 sene sonraya kadar. Ama ya istanbul dışındalar ya da uymuyor bir türlü.
  • En yakın arkadaşlarımdan biriyle haaala konuşmuyoruz.
  • Daha alalı bir ay olmamasına rağmen Amerika'da çalışmayacağı için yeniden telefon almak zorundayım.
  • Abim ev tuttu ve ben gidemedim bile. Gidemeyeceğim de ve ben geri döndüğümde ordan da taşınmış olacak probably.
  • İstediğim valizi alamadım onun yerine annemin beğendiği valizi aldım. Bakınca rahatsız oluyorum.
  • Haybeye bir sürü test oldum yine sorunumun ne olduğunu anlayamadı doktorlar yine idare etmeye döndüm.
  • Pazartesi olmam gereken 3 aşı var.
  • Whatsapp'ım wireless dışında çalışmıyor.
  • Vs vs vs vs..
İşte böyle daha uzar yani. Cebimde sadece 10 lira kalmasını da yazardım ama cık o o kadarda demoralizing bi olay değil bence şimdilik.

Ama tabi şimdi bize bunların üstünde gelmemiz için gerekli tavsiye vermesi için über süper bir beyefendiye dönüyorum.

Alın size mikemmel bir motto. Sizi seviyorum canlar. Keşke okuyorsunuz ya birde yorum şeetseniz sevgi katsayımı yükseltseniz. Çok mutlu oluyorum biri yorumlayınca gerçekten bak.

Mucukka, 
 BG.     

21 Temmuz 2011 Perşembe

Time Flies...

Merhabalar.

Yine bir süredir postsuzduk. Kamptı oydu buydu arkadaşlarımla takılmaktı pek yazamadım açıkçası. Bir kaç kere bloggerı açtım ama yazasım gelmedi belkide ama en doğru zaman ben istediğim zaman yani.-Sanırım bu bir şarkı sözü bilemiyore-

Bazen bakıyorum 6 ay öncesine kimleri kaybetmişim kimleri kazanmışım ve kendim için ne yapmışım. Sonra farkediyorum zaman çok çabuk geçiyo be abi.

En basitinden 6 ay önceyi bırak 1 hafta önce belkide canım arkadaşlarımdan biri beni telefonda gereksiz azarlamazdı. Ya da en yakın arkadaşlarımdan biri belki daha kolay alışmak için beni çöpe atmazdı.

Açıkçası beni gerçekten sevenlerin, değer verenlerin üzülseler bile yanımda olacaklarını düşünmüştüm gitme kararını alırken. Bende üzülüyorum ama kendim için çok önemli bir şey yapıyorum. Neden anlamasınlar ki bunu? Ki her biri sadece benden 11 ay ayrı kalacakken ben hepsinden ailemden, arkadaşlarımdan 17-18 senedir kurduğum herşeyi bir bavula koyup gitmeye çalışıyorum ama suçlu benim cezalandırılacak olanda belkide. Bu kararı ben verdim. Pişman mıyım? Hayır. Hiç pişman olmadım hayatımdan, kararlarımdan. Umarım onlarda olmazlar.

Hepsini çok seviyorum. Bana gittiğim için kızanları. Bana gerçekten değer verdiklerini biliyorum ama keşke yanımda olsalardı. Son günlerimde yanımda olmalarını çok isterdim. Evet belki ben gidince ayda 1-2 kere görüşeceğiz ama bu gerçekten neden sorun olsun ki. Beni çok özleyecekler biliyorum bende onları çok özleyeceğim ama zaman nasıl uçuyor hepimiz biliyoruz. Alt tarafı 11 ay. Geri geleceğim ama herkes hayatımın sonuna kadar orada kalacakmışım gibi davranıyor.

Liseye geçtiğimde önümde kocaman 5 sene vardı. Nasıl bitecekti vahvahtı. Ama 3 sene oldu. 4.seneye geçtim ve dün gibi hatırlıyorum Kadıköy Anadolu'ya kayıt yaptırmaya geldiğim zamanı. Sanki 3 ay önce gibi ama 3 yıl önce aslında.

Umarım tüm sevdiklerim, belkide sen şuanda okuyorsun bunu ve üstüne alınıyorsun. Bilmiyorum ama lütfen zararın neresinden dönerseniz kardır unutmayın. Ben burdayım daha. 16 günüm kalmış ve ben hala burdayım.

Adios. :)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Aptal ve Saptal

Merhaba.

Çok sık post girdim antalyadayken yapacak işim yoktu belki de. Belki de İstanbulun en işsizine bile bahşettiği karmaşadan sıyrılınca zaman buldum yazmaya bilemiyorum ama şuanda İstanbuldayım ve önümüzdeki 5 gün post yazamayacağımı üzülerek belirtiyorum.

Antalyadaki son günümde bol bol yüzdüm ve güneşlendim. Karettalar son günüm şerefine suya pislememişlerdi. Çokta güzeldi. Gece adam gibi uyumadan 4 buçukta kalktım ve hazırlandım dira 7de antalya havalimanından kalkan uçağa binip İstanbula gelmeliydim ki öylede yaptım. Her ne kadar ufaklık bıcırık kuzenim cerenden dayımdan dedemden anneannemde ve özellikle abimden ayrılmak beni üzsede babamı 2 hafta üstüne görmek güzeldi. Sanki adam son 5 senedir stabil mi kalıyor nedir? Anlamıyorum. Ama çok şeker.

Herneyse gelir gelmez Sarıyerde bir sürü olay oldu. Onları dinledim ve ne gereksiz aptal saptal olaylar oluyor çevremiz bunu farkettim. Sevmediği insanlarla çıkan insanlar. Tanımadıklarıyla düşman olanlar. Erkeklik gururu. Gereksiz düşünceler. Bir kişinin etrafında toplanan 15-20 kişi. Reis olan birinin girmesi. Tatlış bir amcanın barış çalışmaları. Herşey boş. Sevgilisine komplo kurabilitesi yüksek bir kız. Bir de çok güzel edebiyat parçalıyor. Lise zamanı arkadaşlıklar önemli olan şeyler ne tuhaf. Hepimiz ergeniz ama bazılarımız daha ergen.-evet Animal Farmı okudum daha önce söylediğim üzre-

Yarın İstinye Amerika Konsolosluğunda Vize görüşmem var. Çok heyecanlıyım. Daha sonra da Oryantasyon kampımız var. Çok şükela 4 gün beni bekliyor bence göreceğiz :D O yüzden sizden ayrı olacağım beybiler beni özleyin postlarımı gözleyin.

Wish me luck yankees.
Mucukka. BG

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Bardağın Yarısı

Herkesin mutlaka bildiği ve bazılarının kendini motive ettiği bazılarının ise popisini desteklemek adına dalga geçtiği bir soru vardır ya da bu bir fotoğraftır. Bilmiyorum nedir ancak gerçekten inanıyorum motivasyon gücüne. Bakış açısının önemine.

Bardağın yarısı dolu mu yoksa yarısı boş mu?

Kimimize göre boş kimimize göre dolu. Kimimize göre bu bir saçmalık. Bence? Bence hayır saçmalık değil. Gerçekten bakış açımızdır bizi mutlu yada mutsuz eden. Ve insanlar olarak biz mutsuz olmayı seçiyoruz genelde. Çünkü; mutsuz olanlar ilgi görür. Mutlaka birileri vardır onları mutlu yapmak için çabalayacak ve biz bunu seviyoruz. Mutsuz olmak pahasına birinin ilgisini ve sevgisini almak için çabalıyoruz.

Ben ve çoğu arkadaşım İstanbul'da yaşıyoruz. İstanbul sokakların hergün oradan oraya koşuyoruz. Kesinlikle durup bir yerde soluklanmıyoruz. Etrafımızdaki yaşama bakmıyoruz çünkü işimiz var. Hepimiz meşguluz. Dünyayız biz döndürüyoruz adeta. Çok önemliyiz hepimiz ve gözlem yapmak ise sadece zararımıza. Yeterli olandır bize göre bakmak. Görmekse sadece zaman kaybı.

Twitterda takip ettiğim birinin İstanbul fotoğraflarına ihtiyacı olduğunu okudum. Tamda deviantartdaydım ve aramaya bir Istanbul yazmak istedim. İstanbullu'ya sorarsan İstanbul'u sana ne anlatırlardı merak ettim.
Çoğu İstanbullu için bu şehir yaşamak zorunluluğu olduğu için içinde yaşanılan bir yerdir. Yoksa hava kirlidir, trafik sorunludur, insanlar kabadır. Burada bizi yaşamaya zorlayan şey tamamen geçim derdidir güya. Bende bir İstanbulluyum ve sığ bir insanım evet. Defalarca ve defalarca bu şehirden dolayı şikayet ettim, ediyorum ve elbetteki edeceğim ancak biz tüm sığlığı ve burnu büyüklüğümüzle ne kadar şanslı olduğumuzu görmezden geldik. Sadece paraya duyarlı cihazlar haline geldik.

Sina Demiral isimli bir fotoğrafçının All About Istanbul albümüne rastladım-ki yazıda bu albümden bir kaç fotoğrafta paylaşacağım- kendime kızdım mutlu oldum ve bardağın dolu kısmını bende gördüm. İnanılmaz şanslı insanlardan biriydim bende. Sevgi ve ilgi için ittiğim mutluluğum bana aktı belkide bu fotoğraflar sayesinde. Paraya odaklı olan yazılımıma bir virüs gibi saldırdı ve bozdu onu bu fotoğraflar umarım bir çoğunuza da yapar bunu. Görmenin ne kadar değerli olduğunu yine hatırlarız belki hep beraber.

Öncelikle farklı birinin çok güzel bir fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Fotoğrafın deviantart sayfası için tık.
Amcanın yüzüne baktıkça utanıyorum resmen. Utanmalıyım hatta bir çoğumuz utanmalıyız. Büyük ihtimalle o amcanın dertleri bizimkileri döver. Ondaki geçim sıkıntısı hiçbirimizde yok büyük ihtimalle. Ama onun gibi içten gülemiyoruz hiç birimiz mutlu olamıyoruz. Ne yaparsak yapalım asla o kuşlara o meydana bakınca onun kadar mutlu olamayacağız. Bunun için ciddi anlamda çok üzgünüm. 
Diğer yandan burası Sultanahmet Meydanı. Hergün gördüğümüz bir sürü otobüs vb. ulaşım aracı buraya gidiyor, gidebilir ve gidecek. Kaç tanemiz gitti? Kaç tanemiz meydanın tam ortasında durup etrafını gördü? Cevabı hepimiz biliyoruz sanırım

Her gün sokaklarda yüzlerce, binlerce ufaklıkla karşılaşıyoruz. Kaçımız görmeyi bırak ikici kere bakıyoruz onların cıvıl cıvıl kıyafetlerine, ellerindeki renkli balonlarına, çevreleriyle oluşturdukları kontrasta, daha bozulmamış ama bozulmak üzere olan saflıklarına, mutluluklarına.

Kaçımız kafasını kaldırdı telefonunundan da baktı şöööyle bir manzaraya, İstanbul'a, yaşadığı şehre, yurduna, evine. Kaçımız ne kadar görkemli bir vapurda olduğuna baktı. Kaçınız binmeden önce vapurun adına baktı da indikten sonra onu hatırladı. Kaçınız önden koşup bineyim, ama yer kapayım, en güzel yere ben oturayım telaşı yerine durdu ve insanları izledi. Nasıl aslında "insan"lıklarını kaybettikleri gördü. Kendi bir durdu ve silkindi. Kendine döndü ve bakıpta gördüklerine şükretti. 

Son sözler falan söylemeyeceğim son sözü son fotoğraf söyleyecek.
Umarım ne kadar şanslı olduğunuzun birazcık daha farkında olursunuz...

Bu büyük ihtimalle bir çoğunuza en sıkıcı, en gereksiz yazım. Çünkü insanlar bir yerlerde birşeyleri yanlış yaptıklarını duymak istemezler. Ama olsun söylemek istedim.

Eğer buraya kadar okuduysanız öncelikle danke.
Çooook farklı  başka bir yazıyla yakın zaman tekrar görüşmek üzere
Tchüssss  =) 



Bazen gıcık olurum

Bazen bazı şeylere gıcık olurum. Belki daha sakin kalmalıyım ya da daha sinirlendirecek şeyleri sakinlikle karşılayabilirim ama bazen beni kızdırmayacağı düşünülen şeyler beni gıcık ediyor, hasta ediyor birilerinin suratına bir yumruk oturtmak istiyorum.

Mesela Across The Universe'de olmak istiyorumm. Böyle duvara çakayım bu çilekleri istiyorum. Jude olmak istiyorum. O kadar özgür yetenekli bazen salak. İsterse güzelim çilekleri alıp götürüp böyle duvarlara çakabilecek biri...

Bazende öylesine bir kız olmak istiyorum. Koşup Maxwell'i güzelce öpmek istiyorum oda beni öpsün istiyorum. Şu oks'ymiş ygs'ymiş lys'ymiş gibi şeylerin olduğu bu gerizekalı hayattan çıkıp gitmek istiyorum.

Yada en azından ben çileklerle duvara böyle birşey yaptığımda annem ağzıma dıtmasın istiyorum.

İnsanlar hep birşeyler ister. Bütün güzel filmlerde yaşayıp hepsinde mutlu sona ulaşmak ister. Mutlu sonda hayat dursun başka bir filme geçelim ister. Dünyada hiçbir kötülük olmasın ister. Ama böyle birşey gerçekleşse bile bundan da sıkılacaklarını bildikleri için içten içe hep heyecan ister. Onları mutlu edecek aynı zamanda canlı tutacak sihri ister. He, kimse bulamaz mı? Elbette bulan vardır. Kaç milyon insanız şurda. Ama bence bulan söylemesin kaç milyon insanın kıskançlığın yaratacağı enerji, 13.cuma da merdiven altından geçerken kara kediye bakarak elindeki aynayı düşürüp kırmaktan daha fazla kötü şans getirir bence.

Neye gıcık olurum ki ben?
Mesela;

  • X tarihi gibi İstanbul'a gelicem canlarım diyen kankamın, aslında ben kafadan attım yani büyük ihtimalle gelemem, sizde böyle aptal gibi planlar yapıyorsunuz bende izin verdim yapmanıza şimdi size bir söyliyeyim nasıl kafadan attım sizde öyle bişey oluna getirmesi olayı ve bu durumda 1 buçuk belkide 2 buçuk sene bir daha hiç görüşemeyeceğimiz gerçeğinden zerre kadar rahatsızlık duymaması beni gıcık eder.
  • Yada çok sevdiğim ve zamanımın çoğunu onunla geçirdiğim bir arkadaşım beni mentionlayarak ben tanımam, ne derse de umrumda değil demesi şaka da olsa beni gıcık eder.
  • Annemin bana söylemeden planlar yapıp sonra babamın önünde yine benim istediğimi yapmak için beni küçük düşürmesi beni gıcık eder. Gerçi sonrada açıklayınca geçti ama yine de hoş değil.
  • En basitinden en yakın arkadaşlarımdan birinin 3 senelik dostu sevgilisiyle çıkmaya başlarsa, yıllardır çok cici bir kız çok iyi dediğimiz insanın aslında bayağı bir göt ve azıcık ucundan kaşar bir insan olduğunu anlamak beni gıcık eder. Arkadaşımın düzgün adam zannettiğimiz sevgilisinin yaptığı oçliği saymıyorum bile.
  • Yanımdayken melek olup arkamdan bırbırbır konuşan insanlar beni gıcık eder. Kimi etmez ki? Hayır konuşuyosan arkamdan ağzı sıkı birine konuş. Anladık dedikoducusun ve götsün ama aynı zamanda da salak olunmaz ki be kardeşim.
Neyse kaç aydır seviyeli giden blogumu bana böyle bozduran tüm gıcıklıkların üst üste gelmeside beni gıcık eder. Umarım bir dahaki postum daha ciciş şeker ve mutlu olur. Bazen çekip gidip bir daha dönmemek ister ya insan. Ben de o bazenlerden birindeyim şu anda. Ama gitmek istediğim yer amerika, ispanya, italya, çin, japonya falan değil ben şuraya gidicem. Benimle gelmek isteyen?

See you around, handsome.(Mercedes Cortez,Vice City)
Kıps beybiler.

7 Temmuz 2011 Perşembe

What can i do sometimes in Antalya?

Merabalaaaaaar :)

Bugün Nisacan'ın birkaç gün önce benden de bahsettiği postuna bakmak için onun bloguna girdim. Bir de ne göreyim. Şaşırdım kaldım. Benim arşivim mayıstan temmuza atlarken kız yazdıkça yazmış, güncelledikçe güncellemiş. Dedim yok artık. Ben çok mu ihmal ediyorum blogumu dedim. Hem üzüldüm, hem de yeni bir karar aldım. Artık çok daha sık blog güncelleyeceğim. Hep haftada bir iyidir diye düşünürdüm ama ay başına 5-6 post istiyorum. Gerçi temmuz 4te kalır belki ama diğer aylar için en azından.

Şu anda anneme gıcık olduğumu belirtmeliyim. Kadın beni eve bırakıp Calista'ya gitti. Benim gitmemek için özel sebeplerim var ama yani sen kızını almadan nerelere kopkopa gidersin. Suda sıcacık çok güzel. Pis kadın.

Antalya-Kemer'de kalıyorum ben. Kemer Marina'dan-asıl web adresi bu ancak bu blog yazılırken sitede bir sorun vardı- tekneler günübirlik turlar yapar. Dayımda bu teknelerin birçoğundan birinde kaptandır. Şimdi size kısaca Kemer'e gelip tura giderseniz nerelerde mutlaka yüzmelisiniz onları anlatacağım. :)

Öncelikle tabiiki aşkım bitanem canım Phaselis. Hem tarihi açıdan cidden değerli bir yer. Görülmeye değer. Hem de allahım yarappim. Nasıl bir sahildir o öyle. Silme kum. Mükemmel bir görüntüyle beraber elbette. 5-6 yaşında Phaselisteki bir teyzenin anlattığı-ya da sıktığı bilemiyorum- hikayeye göre zamanında Kleopatra Phaselis'e gelmiş çok beğenmiş ama sahildeki kumların kalitesizliğinden dem vurmuş. Böyle güzel bir yerin bu kadar kötü kumları olmasını kabul edilemez bulmuş. Sonra emretmiş aylarca Mısırdan Phaselis'e gemiler kum taşınmış.
Bu efsane ne kadar doğrudur bilinmez ama bugün Phaselis'ten kum çalmak yasaktır. Siz inandınız mı bilemem ama Turizm Bakanlığı önlemini almış gibi görünüyor :)

Gördüğünüz yazdığı gibi ceneviz ve sazak koyları. Buralar biraz taşlı olması nedeniyle benim pek favorim olmasalarda objektif bakışta mükemmeller. Dikkat edilmesi gereken tek şey suyunun genel su sıcaklığına oranla soğuk olması. Akıntı falan filan. Bilimsel bir açıklaması vardır elbette. ama bizi ilgilendiren şey deniz kum güneş ise özellikle Ceneviz must-visit bir yer olur.


Dıdıdım. Şimdi de Olympos. Aslında adı yeter yani. Mitoloji tarih akıyor olymposta. Suyunun ve sahilinin Phaselis kadar güzel olmasını yanı sıra tarihi açıdan daha önemli bir mekan burası. En çok turist alan yer falan olabilir Kemer çevresinde. Ayrıca az önce bir yerde rastladığıma göre Phaselisten sonra ikinci önemli liman kentiymiş burası. Evet Phaselis en birinci en mükemmeli. Of neyse ben gaza geldim objektifliğim kaçtı.
Suyunun serin olduğu bir gerçek. Dere akıyor sanırım bir yerden. Birde mitolojininde destekledi bilgiyle alev saçan yanartaş falan filan var. İlk gördüğünde kabaca "vay anasını" tepkisi uyandırmıyor değil.


Son olarak ta sadece 4-5 kere gittiğim Adrasan veya Adresan var. Dalış falan yapılıyor burada. Kemer, Göynük gibi yerlere nazaran daha az gelişmiş bir yer. Doğası el değmemiş neredeyse. Suyu aşırı aşırı berrak ve temiz. Nasıl olduğunu bende bilmiyore. Ama kendimiz görelim.


Ve son bir şey daha Kemer'den Adrasan'a kadar uzayan o sahil boyunca herhangi bir yere gitmeye kalkarsanız, o otellere yerleşirseniz ve yüzmeye karar verirseniz, her an bunlardan biriyle karşılaşabilirsiniz. Teke Koyunda sanırım yetiştirme çalışmaları yapılıyor. Bu nedenle onlar heryerdeler ;)

We <3 Karetta Karettas.

Adios  beybiler.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Gereksiz Hareketler Bunlar

Aradaki uzun zamandan sonra yine yazıyorum arkadaşlar. Baştan beri şöylesine bir bakmışsanız çok havadan sudan, ordan burdan bir blog bu. Öyle de olmaya devam edecek. Şimdi ne kadar zamandır yazmamışım. Bu geçen zamanda bir sürü önemli şey olmuştur herhalde. Mesela okul kapandı, ben telefonumu suya düşürdüm, vize tarihim belli oldu, oryantasyon tarihi belli oldu, Amerika'nın vize sistemine saydırdık, falan filan....

Vedalaşamadıklarım umarım bu blogu okuyorlardır. Eğer sizi seviyorsam bunu zaten size belli etmişimdir ve bunu biliyorsunuzdur, söylemişimdir, anlatmışımdır bir şekilde. Beni unutmayın. Seneye tekrar başınıza üşüşücem hiç merak etmeyin ve beni çok ama çok özleyin.

Gelelim telefonumu suya düşürmeme. Olay gece 2sıralarında oldu. 20 Haziran Pazartesine yeni girmiştik ve bende eve yeni girmiştim. Banyoda kot pantolonumun arka cebinden fırlayan sevgili "şukufe"-evet telefonumun bir adı var oda şukufe- kendisini serin sulara attı. Şuanda pert. Kendisini kaybettik. Dostlar sağolsun diyorum ve amerikaya gidene eski telefonumu kullanacağım gibi geliyor şimdilik. Kader kısmet.

Şimdi neden "Gereksiz Hareketler Bunlar" dedik ona gelelim. Bilmeyenleriniz için sol kolumun dışında bileğime yakın olan kısımda bir dövmem var. Kendisinin benim için bir anlamı var. Onu çok seviyorum. 6 Eylül 2010'da yaptırmıştım. Gayet, hiç bir kere bile keşke olmasaydı demedim geçen bu zamanda. Sıkılmayacağımı da düşünüyorum. Her neyse. Ancak; bazı insanlar varki vücutlarına hayatları boyunca orada bulunacak bir dövme yaptırıyorlar ve hiç ama hiç bir anlamı yok. Anlamsız gereksiz ve hatta üzülerek söylüyorum ki bir o kadarı da çok çirkin.
Bu nedir allasen. Hangi akla hizmet böyle bir dövmeyi vücuduna kazıtırsın sen. Bu bir kız bacağı bu arada. Bir kızın vücudunda bu dövme. Kat Von D değilsen eğer olmaz yani. çok yazık kötü pis kaka. Üzgünüm ama olmamış diyorum.

Aslında elbette "renkler ve zevkler tartışılmaz" muhabbetine inancım sonsuz. Ama insanlar gördükçe yaşadıkça eleştirecek ve eleştirilecekler. Bu da bir gerçek ve ben kendi eleştirimi yapmış bulunuyorum. Bu yine iyi çok çok daha kötüleri gereksizleri dibe vurmuşları var elbette bana göre. Her neyse. Siz siz olun dövme yaptırmadan önce 2 kere değil 5454754865456465 kere düşünün. Önemli bir karar elbette ki. Yakın arkadaşlarımdan biri daha dövme yaptıracakmış daha kesin bir şey yok ama İstanbula gidince kesinleşecek sanırım. Eğer öyle bir şey olursa size burada aktarırım yine.


Vize tarihim belli oldu demiştim 14 Temmuz. Dün TKV'den gelen maile göre yapmamız gereken bir dolu iş varmış o günkü appoinmenttan önce. Mesela pasaportlarımızı vakfa yollamak. İnternet üzerinden J-1 vizesi randevusu yapmak gibi. Çok zor oldu. Cidden ıcığını cıcığını çıkartıyor USA vereceği de öğrenci vizesi yani. Saçmasapan sorular soruyor o kadar darlayıcı, bazı kısımları gereksiz. Bir de fotoğraf derdi var. Antalyada kaldığım evde bir tarayıcı olmadığı için fotoğrafçıyı bana fotoğrafın dijital kopyasını versin diye dövmekten beter ettim denebilir. Ama başardım yaptım! Bu aşamadan geçmiş, geçen, geçecek olan tüm YES öğrencilerine şimdiden geçmiş olsun deyip sabır diliyore.

Bu arada hayatım 6 Ağustostaki Amerika uçuşuma odaklı geçiyor ne nasıl olacak vizesiydi kampıydı bavuluydu yanımda götüreceğim şeylerdi yapılması gereken alışverişin listesiydi. Eh böylece Türkiye'deki zamanım gittikçe azalıyor zaman adeta koşuyor gibi geliyor. Nasıl gideceğim ben bile hala bilmiyorum ama gideceğimi biliyorum. Nasıl olduğunu büyük ihtimalle Washingtondan yazacağım postta göreceğiz.

Geçen gün nedense Calista'da-geleneksel birşeymiş gibi her sene denize gittiğimiz beachin adı- güneşlenmek yerine evde oturuyorduk nedense. 30 derece sıcağa rağmen türk kahvesi içmeye karar verdik ve Tuğba-müstakbel yengem- bana kahve falı baktı. Çok güzel güzel şeyler söyledi. Bazı şeyleri söylemek istemedi farkettim ama olsun. En önemlisi temiz gözyaşı dökeceksin dedi. Bu ağlayacağıma ama bunun nedeninin güzel birşey olması demektir. Benim için dua edin, çok güzel, en güzel şeyler bana olsun. Komikli şeylerde olsun geleyim anlatayım size.


Immm... İstanbul'a dönüşüme az bir zaman kaldı. Senelerdir yazlarımı Antalya'da geçiririm. Bu arada her yaz 12 saatlik İstanbul-Antalya yolculuğunu çekmişimdir otobüsle. Bu sene evde otururken bir anda gaza geldik annemle. 29 Haziran'a uçak bileti aldık. 1 saat 10 dakika sonra Antalyadaydık ve neredeyse aynı parayı ödedik. İşte o zaman anladım ki artık 12 saatlik otobüsü çekemezdim. Şimdi de 13 Temmuz'da 08:10 geçe Sabiha Gökçen'e gidiyorum anacım. Kim beni karşılamak ister.

Şu ana kadar ki en dağınık, karışık, uyumsuz postumu da okumuş oldunuz ama cidden beynim sulandı yani. Ve çok fazla değişik şey vardı söylemem gereken. Bir dahakine farklı postlar halinde gireceğim ama şimdilik acemiliğe verelim.

Kampım 17 Temmuzda bitiyor canlar o zamandan 6 Ağustosa kadar İstanbuldayım. Haberiniz olsun. Buluşalım, eğlenelim bir sürü unforgettable memory oluşturalım.

Kendinize çok çok iyi bakın. 
Bir sonraki postu 1 hafta geçmeden yazacağım inş.
Echo Club deyişiyle  Sİİİİ YUUUU! 

22 Haziran 2011 Çarşamba

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

15 Haziran 2011 Çarşamba

Come Back

Uzun zamandır yazmıyorum ve umarım şimdi güzel uzun birşey çıkacak hadi bakalım diye başlamak istiyorum.

22 Mayısta başlayan sınav haftam aynı hafta cuma günü son buldu. Kadıköy Anadolu'daki 12.sınıfa kadar gireceğim son sınavdı. Edebiyattı iyi geçmedi ama kimin umurunda?! Sonuç olarak it's summer time beybii!

Uzun zamandır görüşmediğim ciddi anlamda çok küçüklüğümden olan bir arkadaşıma gidecektik hemen o haftasonu cumartesi ki buda 28 Mayıs oluyor. Kendisi Uydukent adlı bir yerde oturuyormuş. İlk defa duymuştum ve sanmıyorum ki bir daha ona gitmek dışında gideyim.Uydukent Kurtköy'e bağlıymış ve Sabancı Üniversitesine yakın demem yeterlidir sanırım. Sarıyerden Uydukent'e gidiş oldukça zorlu oldu. Yolda bir sürü şey düşündüm. Gördüm.

Öncelikle kafamı cama dayamış müzik dinlerken Glee'nin albümlerinden biri denk geldi. Aklıma birden regionals geldi. Glee'deki sahne kostümlerinin çok kötü olduğunu düşündüm birden. Ki bence cidden yakışmıyor glee'ye kurt nasıl izin veriyor o şeylerle sahneye çıkmalarına anlamıyore.



Bu nedir allasen?! Nedir bu?! Birde bunun için "PERFECT SHOW CHOİR DRESS" demiş yapan. Vallahi shame on you. Ki bu lea'da böyle duruyor. Lütfen olmamış bence. Allasen bir kere arkada benim gibi kilo problemleri olan bir Mercedes var hiç oturmuşmu ona? Erkeklere bişey diyemiyeceğim jilet gibi olmuşlar. *tahta*


Bu daha iyi bir seçim olmuş. Her ne kadar göğüs kısmında çirkin bir süsleme olsa da. Ancak sorun şu ki. Bu çocuklar dans etsin diye orasını burasını yırtan Will neden bunlar o 5 kiloluk postalları giydirip çıkarmış sahneye? He?! Ayrıca o cicili süslemeyle o postallar arasındaki kocaman kontrast nedir. Uzun elbisenin altına giyilen tayt da cabası olmuş.  Gerçi dans hareketleri itibariyle taytta gerekliymiş ama neyse.

Son olarak da nationals var. Nationals bir nebze daha iyiydi. Gerçi peynir gibi kızlara simsiyah elbiseleri dayamışlar ama olsun. Ayakkabı ve çoraplar özellikle çok güzeller. Yine göğüs kısmında gereksiz çirkin bir süsleme yapılmış ama diğerlerindense bunu seçeceğim. Siyah renk olarak birazcık uymamış hani bunlar gazlar biraz ama Rachel ve Finn'in kısmı için siyah kabul edilebilir evet.Bunun  yanı sıra Aural Intensity gayet şekerdiler nationalsta. Görelim. Oynat Uğurcum.

Sunshine'ın tuvalette Rachel ile karşılaşmasında üzerindeki elbise biraz ucuz duruyor diye düşünmüştüm ama sahnede çok enerjik ve güzeldi. Aslında Glee olduğunu bilmesem tatlış latin dansçılar falan sanarım herhalde. Ki Latin dansı da severim. Bilmeyen öğrensin çokta güzel yaparım. Çok iyi oldu çokta küsel oldu.

Yolda ilerlerken köprü trafiğine daldık kısa süre sonra köprüde yol daraldıkça amcalar dayılar kornalara asılıp önden geçmek için yarışa başladılar. Birbirlerine el-kol sallayıp kötü kelimeler bağırdılar. Kulaklığım vardı benim. Duymamış varsaydım. Ama bence köprüden geçişte melisa çayı falan ikram edilebilir sakinleştirir falan. İyi gelir amcalara. Yazık birbirlerini kırıyolar. Metrobüs kullanırsak günlük hayatımızda herşey daha güzel olacak bence. En azından ben öyle yapıyorum. El kolcu amcaları unutmuştum bayadır. 

Gittik sonunda ilginç bir şekilde. Ve bum. Arkadaşım orda değildi. Onun yerine annem ve babamın, onun annesi ve babasıyla ettikleri sohbetleri dinledim. Arada şanslı masayı izledim ve oldukça komik buldum ama bir gün o programda biri kalp krizi geçirebilir. Ambulansın hazır tutulması gerektiğine kanaat getirdim. Ve ben ilkokul 3teyken arkadaşımın yeğeni olarak doğmuş olan kızın ojelerime takılarıma okuluma yaşam tarzıma genel izlediklerime ve bilimum şey üstüne soruları ve benimle iletişim kurmaya çalışmasıyla hem eğlendim hem de biraz sıkıldım. Allahtan akıllı birşeydi. Gerçekten sosyal bilimler falan okur umarım. Şimdiden oldukça politikacı gördüm kendisini. İyi de bir kız tatlı birşeydi. Yalnız daha çok küçük olmasına rağmen ailesi tarafından "ders çalışmıyorsun ama başakcım üzüyorsun bizi"lere boğulmuştu. Acıdım kendisine. Umarım bu şekilde okuldan, çalışmaktan ve kitap okumaktan uzaklaşmaz. İlerde birgün gelip bunları okursa beni sıktığını görüp üzülmesin. Yok öyle birşey çok eğlendim ben başakçım. Öpüyorum seni.

Bu arada bir gün annemle yıllar sonra pazara gittik. Çok şekerdi başlangıçta ama sonra kötü kokan teyzeler ve koşuşturup oraya buraya çarpan çocukların hala orda olduklarını gördüm. Korkunç hale gelmeye başladı bir süre sonra. Boncuk ayşe çıkmıştı bu arada. Çok tazeymiş. Gidip alabilirsiniz.

Bunlar dışında okula gittim elbette. Salı günün psikoloji ödevimi tamamladım ve ertesi günde teslim ettim. üstümden bir yük kalktı resmen. Daha sonra Şilan'ın-en yakın arkadaşlarımdan biri- Ankara'ya gitmesi gündeme geldi. Annesi benimde gitmemi teklif etti bende arayıp bunu anneme teklif ettim annemde kabul etti. Her ne kadar Talaş Günü yalan olsa da. Şilan güzel bir tatil geçirdik beraber. Hiçbir dakikasından pişman olmadım. Güzel anılara sahip olduk. Başka arkadaşlarımızla da buluştuk Ankara da. Gitmeden öncede Taksimde Nisa, ben ve şilan alışveriş yapmıştık. Güzel bir hafta geçirdim diyebilirim. Ayrıntılı birşekilde Şilan ile ne yaptığımı anlatıp sıkmayacağım sizi. Arkadaşıma gidişimle yeterince sıktım bence. :)

İstanbul'a 6 Haziran'da döndüm. Eve geldiğimde babamın 5 gündür Ankara'da olduğumu bilmemesi evlere şenlikti. Annem yine sıyrıldı işin içinden. Bazen hangisine daha çok çekmişim anlayamıyorum :) Çarşamba günü Kalfest'11 haftaiçi programı için gittim. Herkes çok eğleniyordu. Bu seneki ÖM gerçekten çok iyi çalışmış. Hepsini canı gönülden kutluyorum. Baştan sona mükemmel bir organizasyondu.

Sonunda cumartesi geldi ve mükemmel bir konser oldu. Ben cesaretimi toplayıp yapmam gereken bir konuşmayı yaptım ve rahatladım. Burdan bunu okuyan sizlere hala okuyorsanız şayet birşey önermek istiyorum. Söylemek istedikleriniz lütfen sakın ama sakın ertelemeyin. Er yada geç söyleyeceksiniz ki söylemezseniz pişman olacaksınız. Kaybedecek neyiniz olabilir ki. Önemli olan istediğinizi yapacak olmanız. Kendinize güvenin ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanın. Söylemeniz gereken şeyler varsa koşup gidip söyleyin. Çünkü doğru zaman asla gelmez. ;)

Mesajımızı da verdiğimize göre artık bitsin bu post. 3 posta bedel oldu zaten. Umarım çok uzaklaşmayız. Önümüzde bir tatil var ve dolu dolu geçirmeye bakacağım. Size yazarım anacım. Kucak dolusu öpücüks.

22 Mayıs 2011 Pazar

N'oolmuş N'oolmuş?

Üst üste post?! Vallahi buda oldu daha ikinci aydan :)
Bugün ölesiye ders çalıştım yarından itibaren iyi bir sınav haftası başlıyor. Çok hazırlıklıyım. The Glass Menagerie'deki nerdeyse konuşmaları ezberledim falan diyeceğimi sanıyorsanız beni hiç tanımamışsınız demektir. :) Tarih'e başladım 6 sayfa falan sanırım ilerledim. Bıraktım geriye kaldı 50 sayfacık. Bence hallolur.

Onun yerine bugün evde oturdum bir saate kadar. Arkadaşımla biraz dışarı çıktım bir de ne göreyim?! Hava mükemmel!! Dedim ben bu şekilde evde oturamam olamaz. Duramam dedim. Eh durmadım da... Birkaç post önce gördüğünüz anne babamı ikna edip soluğu Forum İstanbul'da aldım :)

Forum İstanbul'a nasıl gidebileceğinizi öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz. Ben çok sevdim çok geniş kapsamlı olmuş. Sürekli kayboluyormuş hissi yaratsa da hiç kaybolmamanız da cabası. Çok şey beğendim, bir sürü şeye baktım. Beğendim kadarından da nefret ettim. Hatta bazılarına bakmaya dayanamadım bile. Eh renkler zevkler tartışılmaz tabi. Ama ne için gittiğimi unutmadım. Claire's için etrafıma bakarken Flormar standını gördüm. Koştura koştura gittim ama istediğim renkler yoktu maalesef. Derken H&M'e gidecekken bir de ne göreyim?! Golden Rose! Bu sefer ona koşturdum, gittim. Renk paletine aşık oldum ve bu güzelleri aldım.



Hepsini çok severek aldım. Şuanda onlara bakıyorum ve içimden sevgi fışkırıyor. İlk bunları aldım sonra tatlış kız dedi ki başka ihtiyacınız var mı? İndirimli bla bla bla.. İndirimden sonrasını duyamadım tabi ben. Hemen 2 Ruj bir rimel eklendi faturaya. Eh ben alırım annem durur mu? Bir rimel bir göz kalemi de o aldı. Mutlu mesut ayrıldık o standtan.  Ah bir de Yeşil'den bir çift babet aldım. Aynı zamanda Collezione'da çok ucuza bir tişört beğendim. Ama kahretsinki sadece medium vardı. Ayrıca tişörtü tarif etmeyeceğim ve fiyatını da söylemeyeceğim. Beğenirsiniz falan. Ben almalıyım!! Anneme de görev verdim hafta içi her gördüğü Collezione da ona bakacak. Bende Kadıköydekine bakacağım. Alacağım o tişörtü.

Ben bunları yaparken saat 10'a 5 vardı ki 10'da kapanan Forum İstanbul'dan çıktım. O sırada Fenerbahçe şampiyon olmuş. Pek umrumda olmadı açıkçası-Anladığınız üzre Fenerbahçeli değilim-. Aferin diyoruz burdan tüm Fenerbahçe camiasına. Ama yarın pazartesi. Yatıp uyuyun basbas bağırcağınıza bence. Önümüzdeki cuma akşamı kutlayabilirsiniz ya da cumartesi, serbest o zaman. Sizin iyiliğinize diyorum ben. Umarım Kadıköy ve metrobüsler yaşıyordur. Yarın okula gitmeliyim sınavım var benim Psikoloji ve Dil Anlatım. Öyle işte. Öpüyorum sizi canlar. Bu arada o ojelerin tanesi 1.50 TL! Gidip standı toplayın bence.
Sii yuuu.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Dreams Like Broken Glass Unicorn

Uzun zaman olmuş he? Eh yazacak anlatacak şeyler birikti ne güzel :)

Öncelikle, içimdeki minik mutluluğu paylaşmak istiyorum. Önümüzde 4 günlük bir tatil var.- Vardı. yazıya çarşamba akşamı başlamıştım evet.- OLEY! ama kötü yanı sonrasında sınav haftası başlıyor hemen. Üzücü ama gerçek. Havaların günlük güneşlik halini bozmasını da buna bağlıyorum. Sınav haftasının gelişiyle beraber toplanan negatif enerji bence. :)

En son dönem ödevi kasmaktaydım. Edebiyat dönem ödevim başarıyla bitti bence. Psikolojiyi de yapacağım ve yarın Sedef hocaya mail atacağım oda bitecek. Hayat çok güzel olacak sonra. Bunun yanı sıra okulda bomboş günler geçirdik. Bir yandan sınav haftasına konu yetiştirme kasışları, diğer yandan 12lerin son zamanlarını doyasıya yaşamaları... Kıskançlık ve üzüntü yaratıyor evet ama yapacak birşey yok.

Benim için bu olaylar biraz daha farklı. Ben sadece 12'leri değil 11'leri de mezun ediyorum kendi içimde. Seneye bu zamanlar başka bir okulda, başka 12leri mezun ediyor olacağım. Aslında pek umrumda olmayacaklar büyük ihtimalle. Ama bu sene iki dönem gidiyor ve içinde gerçekten sevdiğim insanlar var. Herşey istedikleri gibi olur umarım. Onları bir ayrı özleyeceğim...

Öncelikle başlığımızın anlamını The Glass Menagerie okumuş herkes bir şekilde bilirler. Bu kitabı yine literature dersinde okuyoruz. Şunu farkettimde edebiyat derslerinde okutulan kitaplar cidden beni aşırı etkiliyor. Bu seferki bir tiyatro oyunu. Şeker tatlış bir şey. Kısa da zaten. Yani herkese okumasını tavsiye ederim. D&R'da bulamadım üzgünüm ama kitapyurdu linki için tıklayabilirsiniz.


Hım.. Şey tabiiki. İki gün önceydi diye hatırlıyorum DEPREM OLDU! :D Aslında bir bakıma eğlenceliydi denebilir. Hani ölüm falan filan olmasa ucunda, gayet güzel bişey oturduğunuz şeyin sallanması. Evet en yakın zamanda bir tekneyle denize açılmalıyım yoksa cozutuyorum böyle. Geçelim...

Tatilde ne yaptım? Tatilin ilk gününü arkadaşlarımla gezerek geçirdim ve ikinci gününde ise arkadaşlarımı kendi evime davet ettim. Çok güzeldi ve çok eğlendik. İyi ki böyle bir şey yapmışız, evet. Ancak size bir tavsiye eğer 1 bardakta 10 bardakta sizi sarhoş etmiyorsa, 1 bardak için. Yoksa mideniz delinebilir. Ölüyordum dün mide bulantısından  Benden söylemesi.

Bugün ise pikniğe gidebilirdim ama ders çalışmam gerek hani sınav haftamız hepimizin falan diye evde kaldım. Umarım çalışıcağım. Daha çok hangi tişört hangi şort yada pantolonla uyuyor diye baktım sabahtan bu yana.

Takip etmeyeneniz var mı bilmiyorum ama etmeyenenize Pink Freud'u takip etmesini öneriyorum. Bunun yanı sıra blogu da ayrıca eğlenceli. Kızlar için elbette. bende onun sayesinde www.lookbook.nuyu takip etmeye başladım. Gayet de eğleniyorum. Her ne kadar o vücut bende olmasada kendi tarzıma beğendiğim şeylerin yansımasını ekleyeceğim elbette.

Yaz geliyor havalar 20 derecenin üstünde seyrediyor. Şortlar tişörtler ortaya çıkıyor ve alışveriş için içimizde olan istek neredeyse tavan yapmak üzere. Bu zamanda hem kendime hem sen okuyan kişiye önereceğim şeyler yok değil. Öncelikle en çok sevdiğim şeye yani ojeye değinmek istiyorum. Uçuk pembeler, maviler, turkuazlar, yeşiller bu sene çok moda ve çok güzeller. Aynı zamanda renkli pantolonlar yeniden moda oldu. Buda demek oluyorki dolabımın dibinde bir yerdeki kırmızı pantolonum dışarı çıkabilir Oley! Pantolonlar ve şortlar darlaşırken rahat rahat bol bol tişörtler geliyor ve onlarda cıvıl cıvıl. Her ne kadar çicek desenleri beni pek açmasa da onlarda moda. Aklımda bunlar var şimdilik. Claire's e oje için göz atabilirsiniz ve ayrıca şeker eğlenceli küpeler kolyeler içinde. Benim aklıma ilk Cevahirdeki geldi nedense. Öyle işte...
Çok tatlı değiller mii?

 Neyse bugünlük bu kadar. Umarım çok arayı açmayız. Mucukka beybiler.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

ehe.Dönem ödevi.ehe.

Bugün öyle bir gün ki. Öyle böyle bir gün değil. Şimdi açıklayacağım nasıl bir gün olduğunu ve sende şaşıracaksın nasıl bir gün bu böyle diye.

Ehe.Şimdi ben edebiyattan dönem ödevi aldım. Çok güzel birde ödev konusu seçtim bademliciğimizin yardımıyla. Ama gelin görün ki. Ben düz metinlerin adamıymışım şiir beni bozarmış. Bileydim önceden keşke. Günlerdir Yahya Kemal'in Kendi Gök Kubbemiz ve Orhan Veli'nin Bütün Şiirleri ( İstanbul Fetih Cemiyeti ve YKY Yayınlarına sevgilerimizi sunuyoruz) kitaplarına gömülmüş durumdayım. Şiirler iyi güzel hoşta, anlaması zor be anam. İşte ben onları anlamaya çalışadurmanın yanısıra onları anlamış adamlar olabileceğini düşünerek araştırma yapmaya başladım. Allahtan şiir severler var yarappim. Şu an itibariyle artık tüm anlayacağımı anladım. Ödevi hazırlamaya başladım ve yarıladım sanıyorum 3 saate bitmiş olacak. Oley!

Ama bir de benim Psikoloji dönem ödevim var onu da yapacağım hayırlısıyla bir ara.

En son postumdan beri neler oldu. Hımmm. Musicday vardı o geçti ben meg'de kaldım. Şimdi adını yazardım ama zaten yeterince feysbuk sapığı vardır heralde. Gerek yok benimde eklememe. Neyse. Güzeldi. Bir ara o kötü kokan konferans salonunun arka sıralarında uyuyakaldım evet ama bir grup uyandırdı sağolsun. Allahtan bizimkilerden bir önceki gruptu ve çok beddua almadı.

Sonra cumartesi günü cerenimo ile buluşacaktım ama onun yerine mecidiköyde saçma sapan zaman geçirdim. Ayrıca mecidiyeköye küçükyalıdan gidişim varki bunu mevzu bahis etmek istemiyorum. Hep gördüğüm ama hiç bir zaman binmeyeceğimi düşündüğüm 500t'ye selamlar. Bir daha görüşmemek üzere.

Pazar günü anneler günüydü oley. Canım annemle geçirdim tüm günü babam ve ben annemin köleleri olduk o ne derse o oldu güzeldi. Annem anneler günü için oturma odasını değiştirmek istedi. Böyle bir aileyiz biz vur denince öldürüyoruz n'apalım? Pazar günümü tüm avrupa yakasındaki mobilyacıları gezerek harcadım. Başta eğlenceliydi ama daha sonra öldürücü boyutlara ulaştı. Sonuç annem hiçbirşey beğenemedi oturma odası değiştirme planları başka bir pazar gezmesine kadar ertelendi.

Türk Kültür Vakfından bir e-mail aldım bir de. Oryantasyon tarihleri, pasaport, vize, vazgeçme durumu, aile eyalet şehir okul bilgileri falan içerikli birşeydi. Oryantasyon tarihleri tüm yaz planlarımı çatur çıtır ezdi geçti. Oh. Çok güzel planlanmış bir yazım vardı. Neyse halledilecek bir şekilde diye umuyorum. Sürekli elimde takvimle geziyorum.

Sınav haftası programı asılmış ve yayınlanmış da internette. 10 Haziran da okulların kapanışı da kesinleşmiş oldu. Oh. Bir hafta bir haftadır. Ağustosun ilk haftası uçuşum olduğunu göre bir buçuk aylık güzel bir tatilim olacak oryantasyon falanı filanı hariç tabi. Herkesi çok seviyorum birde çok bir günlük havası oldu ama olsun.

Irmaccho uzun zamandır bana yazı yaz nokta. yazı yazsana be kadın. kime diyorum yazı yaz şeklinde iletiler yolluyorsun. Al sana en güzelinden yazı. Annemin yüzünü görmedin ne zamandır onunda bir fotoğrafını ve şuanda içimden geçen şarkıyı paylaşmak istiyorum.

Çok tatlı bu çocuğun sesi harcanıyor bence bu dizide hadi bakalım.

İşte bunlar benim ailem. Canlarım benim. Soldaki sarışın-çakma- annem sağdakiler de babam ve göbeği. Hehehe. Yok be yakışıklı o öyle. O göbek olmadan kabul etmezdim aileye. Biz ailecek göbekliyiz. Genetik falan olabilir. Öyle işte. Gelimizin-abimin sevgilisi- göbeği yok ama yani taş erkekler çekinmeyin ;) Neyse Öptüüm ve Aufwiedersehen.

1 Mayıs 2011 Pazar

C'mon and Raise Your Glass

Bugünler çok hızlı gerçiyor. Hani bahar geldi sınav haftası bitti dönem ödevlerinin tarihleri kapıya dayandı ama dışarıda hava 21 derece-en azından Sarıyer için- ve ben daha dönem ödevime başlamadım.

Son zamanlarda tüm insanlar çok melankolik. Bu yazıma esin olan da sevdiğim arkadaşlarımdan birinin son yazısını okumam aslında. Tabii ki birde Irmaccho'nun darlamaları. "Darlamak" ne tuhaf bir kelime değil mi? Ne zaman girdi lugata bilmiyorum ama BURADAN ulaşabileceğiniz TDK darlamak diye bir kelime olmadığını söylüyor ve sizi daralmak kelimesine yönlendiriyor. Ordan "darlanmak" diye bir kelimeye ulaşıyorsunuz. Oldukça uzun bir yol oldu evet ama sonunda "Darlanmak" nedir buluyorsunuz. TDK diyorki;
darlanmak :Canı sıkılmak, bunalmak, rahatsız olmak, sıkıntılı vakit geçirmek, hiddetlenmek.
ancak hemende ekliyor diyorki bu Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğünden. Yani darlanmak bildiğimiz sıkış olan bir kelime. Kullanımına dikkat etmeli ve mümkün olduğunca az kullanmalıyız.
Günlük mesajımızı da verdiğimize göre baştaki konumuza geri dönelim.
 2000'li yılların melankolisi.
Zaman geçtikçe ve uygarlık seviyesi, teknoloji gibi şeyler yükselip ilerledikçe insanlar daha mutsuz hale gelmeye başladılar. Melankoli arttı, gülüşler yalanlaştı. Hani insanlar gülüyor ve eğleniyor ama akşam yatağa girdikleri hissettikleri tekşey yalnızlık ve mutsuzluk. Eğlencenin çeşitleri bu kadar çoğalmış, telekominikasyon ağı etrafımızı sarmışken neden bu kadar mutsuzluk ve yalnızlık? İnsanlar bu kadar olay ve uygarlığın içinde adeta boğulmaya başladılar. İletişim aletleri çoğaldıkça insanlar gerçekten iletişim kurmayı ve birbirlerini tanımayı bıraktılar belki de. Ya da bu kadar gelişmişlik insanın doğasına aykırıydı. Yapabilceğimiz herşeyi yapmıyoruz sonuç olarak ama gelişebildiğimiz kadar gelişmeye çalışıyoruz kararında bırakmıyoruz. Uygarlığın Huzursuzluğu ortaya çıkıyor.

Eğer zamanınız ve bunu kaldırabilceğini düşündüğünüz bir beyniniz varsa size Sigmund Freud'un Uygarlığın Huzursuzluğu kitabını önermek istiyorum.

 Buradan kitabın yayınevi sayfasına ulaşabilirsiniz :) Ayrıntılı olarak bu melankoliyi açıklayabilir belki. Çözüm sunmaz bunu söyleyebilirim ama her şeyi bilirken kendi hayatınızda kendi çözümü siz bulabilirsiniz belki.

Adios machos. Muah.



30 Nisan 2011 Cumartesi

It's Over :)

Merhabaaa :) Genelde it's over yanında gülücükler kullanılmaz ama it dediğimiz şey sınav haftası olduğundan gayet mutluyuz uçuyoruz havalara. Tamam, evet çok mutluyuz ama havalara uçamıyoruz sınav haftası o enerjiyi alıp götürdü. Hala yarın geometri sınavı varmış hissi üstümden kalkmadı. Yarın öğleye doğru uyanıp duştan çıktığımda sınav haftasının bitişi daha derinden hissedebiliriz hepimiz bence :)

Sevgili Fm arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Son coğrafya sınavlarınıda geçtiğimiz perşembe geride bıraktılar. Mutluluklar dileriz. Geçen sene son Fizik sınavıma girdim hell yeah diye koridorlarda zıplayışıma bir anlam verebilirler şimdi diye düşünüyorum.

Bu yazıyı hem sınav haftasının bitişi hemde bitanecik canım arkadaşım Irmak Öziskender'in derin istekleri üzerine yazıyorum. Onu çok seviyorum. Amerika'ya gidince de çok özliycem onu. Hatta ne istiyosa alıp getircem ona. Öyle seviyorum. Skype da uykusuz falan da kalıcam öyle işte. Şimdi size Irmağın o mükemmel bir fotoğrafıyla veda etmek istiyore ben. Bir de çok tatlış bir şarkı bırakacağım. Bıraktım bile.

ettim de. 
BG

23 Nisan 2011 Cumartesi

Merhabaaaaa…


Merhaba sen bunu okuyan kişi,
Artık yazmak istedim bende. Neden acaba dersen, bir düşünmem gerekir. 
Herhalde en büyük sebep İstanbulda son aylarımın olması. Hatta Türkiye’de son aylar.. 
Eğer bilmiyorsan şimdi öğrendin. YES öğrenci değişim programına başvurmuştum 3 farklı sınavdan geçtim ve evet kabul edildim. 2011-2012 eğitim öğretim yılı -çok popili duruyo böyle yazınca, evet- boyunca Amerika’da bir lisede okuycam. Oley.
Tüm bu dolu dolu geçireceğim seneyi burdan da böyle aktarırım sevdiklerime-mesela Şilan, Buse, meg yada huriş yada melis-metin olan, yerim onu evet.- diye düşündüm. Çünkü hani saat farkı falan zor olur biraz herhalde telefon görüşmeleri.
Neyse birkere önce neden Cloverissad onu açıklamak istiyorum. Animal Farm okuduk biz literature da. Orda bir Clover vardı. Çiftlikte yönetim hayvanları öldürdükten sonra bir bakar şöyle çiftliğe ve düşünür ya hani böyle üzgün üzgün aslında emotional climax odur benim için boxer’ı götürmeleri falan değil ondan işte Clover is sad. Ötesi de yok.
Öyle işte anacım. Madem ilk post bunun gazıyla kocaman bir gülümseme yollayayım.
Öptüüüüm.
BG